Vicdanı genel olarak; her insanın doğuştan getirdiğini düşündüğümüz iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayıran iç sesin ayracı, düşünce ve davranışlarımızın muhasebe yeri olarak görebiliriz. Doğuştan içimizde var olduğuna inansak da gelişimini, ilk başta aile ortamında daha sonra sosyal çevrede şekillendirerek, toplumdaki ahlaki normlar çevresinde sürdürür. Çocuklar kendi vicdanını geliştirmekte mevcut ahlak kurallarına uyarlar. Sosyal öğrenme etkili olduğu için kimisinde zamanla körelerek yokmuş gibi hissedilebilir. Vicdan yoksunu, merhametsiz diye nitelendirilen insanlarla da sıklıkla karşılaşıyoruz toplumda…
Var olan vicdan yok olur mu bilinmez ama vicdan bireyi insani vasıflara yönlendiren yanılmaz tek yargıçtır. Kişinin içinde kurduğu hak terazisidir. Beynin sağ tarafı, kalbimizin iç sesidir. İyiye ve doğruya yönelik seçimler yapmamıza yardımcı olur. Bu da toplumda, yazılı kuralların bittiği yerde ahlak kurallarına uyumu kolaylaştırarak toplumsal ilişkileri iyileştirir. Vicdanın sesi, içimizdeki ahlaki otoritenin ifadesidir.
Ahlaki kararların fitili olarak insanın gerçekleştirmek üzere olduğu bir davranışı ahlak kuralları yönünden tasdikler. Yani vicdanımızın sesinin ahlak ve doğruluktan bahsederken, bir yargıç gibi suçlayıcı rolü vardır. İnsanın en gizli ve en mahrem yeridir aslında, yapılan her hareketin iç tanığı; insani yandır, değişken göreceli ya da yorumsal değildir. Vicdani yasalar evrensel ahlak esaslarıyla örtüşür. İyi bir vicdan, daha iyi, daha güzel ve daha doğru arayışını arttırır. Vicdanının sesine her an kulak veren insan, her hangi bir durumda davranışlarının iyiliğini ve kötülüğünü tartarak iyiye yönelik kararlar alırsa, bu onda iç huzura ve ferahlığa neden olarak rahatlatır. Tersi bir durumda ise vicdan azabı kişiyi kendi içinde yeterince rahatsız eder. O iç sızısı, durumu telafi edinceye kadar geçmez. “Vicdan, kendimizi keşfetmemize, kendimizi kınamamıza ya da suçlamamıza neden olur. Şahit eksikliği nedeniyle bize karşı tanıklık eder” der, Montaigne…
Vicdan, merhamet ve ahlak kavramları, hakkında çok konuşulup, çok sorgulanarak fikir üretilse de eğitsel olarak, gerçekte üzerinde çokta düşünülen ve gelişim basamaklarında önemsenen bir durum değildir. Nasıl geliştiği ya da nasıl geliştirilebileceği konusuna dikkat edilmez. Pek çok yetişkin tarafından kendiliğinden geliştiği düşünülerek duygusal gelişim basamağı görmezden gelinir. Eğitim alanında da tam anlaşılabilen ve kazanımlara dönük çocukların duygu yönünü esas alan davranışların çalışıldığı söylenemez.
Her konuda olduğu gibi vicdanlı bireyler yetiştirmekte önce ailenin sonra toplumun ortak görevidir. Biçimlendirme işi öncelikle ailede başlar. Ebeveyn, okul ve toplum kişide vicdan ve ahlak gelişiminin doğru şekillenmesine yardımcı olur. Vicdan, çocukluk döneminde, küçük yaşlardan itibaren iç sorumluluk bilinciyle kazandırılır. Gelişimi, çocuklarda çeşitli davranışlarda kendisini hissettirir. Yetişkinler, çocukların doğruları içselleştirmesi için yanlışlar ve hatalar üzerinde empatik konuşmalar yaparak benlik gelişimlerini desteklemeleri gerekir. Çünkü bireyde ahlak gelişimi doğruları benimseyerek içselleştirmekle sağlanabilir.
Eğitim sistemi içinde öğretimsel amaçlarda vicdan duygusunu harekete geçirecek sorgulamalar yaptırmak önemlidir. Çocuğun davranışlarında olumsuzluklara yönelik erken farkındalık çok çok önemlidir. Ailesine yakın çevresine ve hatta eşyalarına karşı sergilediği tutum gözlenmelidir. Acımasızlık ve empati eksikliğine yönelik davranışları dikkate alınmalı; yakın çevresiyle ilişkilerine, kendine yönelik karar alma tutumlarına bakılarak şefkat ve merhamet termometresi kontrol edilmelidir.
İhtiyacı olan ilgi- sevgi -saygı –kabul- güven gibi duyguların yeterli derecede karşılandığı aile ortamında, çocukların duygusal gelişimi olumlu yönde desteklendiği için vicdan da doğru yönde gelişir. Sağlıklı bir duygusal gelişim gösteren çocukların vicdani duyguları da iyi gelişecektir. Bireyin vicdan algısı ne kadar gelişmişse doğruluk, dürüstlük, merhamet, şefkat, sevgi ve affetmeyle ilgili pek çok erdemli davranışları da yoğunluk gösterir. Merhamet vicdanın ürünüdür. Şefkat ise merhamet ve sevginin paydasıdır. İyi biçimlendirilmiş bir vicdan adil bir vicdandır ve insani değer yargılarının davranışa dönüşmüş halidir.
Şu an günümüzde yaşanan bireysel ve toplumsal pek çok problemin nedeni sorgusunu yitirmiş vicdan yoksunluğudur. Vicdan duygusu yeterli düzeyde gelişmezse onun sesini bastıracak türlü kılıflar bulur insanoğlu. Yani illa bir mazereti vardır vicdanın-i muhasebede nefsi ağır bastıracak…
Vicdanını susturan insanlar bir süre sonra onu duymamaya başladıkları için merhamet duyumlarıyla birlikte empati duygularını da yitirerek istenmeyen pek çok davranışı gösterirler. Vicdani yönü gelişmemiş bireyler hangi makam ve mevkiye gelirle gelsinler toplum için zarardır. “Nasıl olur” diye hayretler içinde kaldığımız pek çok suça yönelik davranışının altında da vicdani körelme vardır.
Vicdanın sesini duymak için akıl ile sorgulama yapmak gerekir. Joseph Butler, vicdanı; tüm güdülerin üzerinde mutlak bir otorite olarak görerek “vicdan yüreğin olaylara yönelmiş algısıdır” der. Psikolojide süper ego yani üst benlik kavramı vicdan duygusuyla örtüşmektedir. Vicdanın sesini dinlemek davranışın sorumluluğunu üzerimize almayı sağlayarak duygu-düşünce ve davranışlarımızı firenler.
Sonuç olarak toplumdaki bütün vicdansızlık örneklerine rağmen bu duygunun olumlu yönde gelişimi desteklenmelidir. Toplumun ihtiyacı olan duygusal gelişimini tamamlamış merhametli insanlardır. Vicdanlı ve ahlaklı bireyler yetiştirmeyi bütün bilgilerden öte evrensel bir idealle temel almak gerekir. Gelecek nesillerin bu konuda duyarlılığı gelişmiş toplum tarafından yetiştirileceği asla unutulmadan, yaşam boyu sürdürülmesi hedeflenmelidir.
Bizi ıslah edecek, vicdani sesimizin yükselmesi temennisiyle…
Nermin ELMAS
Comments