Birçok polisiye filmde zanlıların sorgulardaki beden dili, vurgu ve tonlamaları, sesletim hataları, kekelemeleri, çelişkili yanıtları vb. ile suçluyu yakalama ve suçunu itiraf ettirme yoluna giden polislere rastlamışızdır. Esasen tüm bu gördüklerimiz 1968’lerde dil bilimci Jan Svartvik’in literatüre soktuğu dilsel verileri inceleyerek suçluyu ortaya çıkarmayı hedefleyen adli dilbilim (forensic linguistics) kavramı içerisinde yer alıyor. Zanlıları çoğunlukla “konuşma” becerilerindeki farklı dilsel yapılarla yakalamak mümkün fakat hiçbir izin sürülemediği, ortada zanlı olmayan bir durumda adli dilbilim nasıl işlevsel olabilir?
Adli vakalarda yalnızca sözlü veriler değil; diğer dil becerileri ve özellikle yazılı ürünler de delil niteliğinde olabilir. Hatta yazma becerisinin ürünleri somut veri ortaya koymada en sağlam delil olma niteliğini taşıyabilir. Çünkü sözlü veriler üzerinde izlenilen metotlar bazen kesin sonuç vermese de eğer suçlu uzunca bir kitap yazmışsa ve bunu yayınlamışsa onu diğer yazdıklarıyla kıyaslayarak bulmak ve iki yazıyı aynı kişinin yazdığını iddia etmek daha kesin sonuçlar verebilir. Nasıl mı? Buyrun bir dizi önerisi: Manhunt Unabomber.
Manhunt Unabomber adlı dizi Amerika’da adli dilbilim sayesinde yakalanan suçlu Theodore Kaczynski ve FBI’da profil uzmanı olarak görev yapan yani suçlulara dair verilerden hareketle onun kimliğine, yaşam tarzına, hobilerine, yaşına, karakterine ulaşmaya çalışarak “profilini” çizen James R. Fitzgerald’ın (Fitz) gerçek hikâyesini ele alıyor. 1978’den itibaren kurbanlarının evlerine gönderdiği içerisinde bomba bulunan postalarla 16 terör eylemini gerçekleştiren ve 3 kişinin hayatını kaybedip birçok kişinin yaralanmasına sebep olan terörist Kaczynski, yaptığı bombalama eylemlerinin ardında “Unabomber” isminden başka hiçbir şey bırakmıyor. Bu eylemlerini sembolik kişiler üzerinde gerçekleştiren matematik profesörü ve Harvard mezunu “dâhi” Ted, Harvard’dayken klinik psikiyatr hocalarının yıllar boyu süren araştırmalarının deneği ve elektrikli işkencelerin nesnesi oluyor. Mevcut endüstriyel yaşama karşı olan ve insanın ancak doğa ile iç içe yaşayarak kendisini bulabileceğini iddia eden cani, fikriyatını yazılı olarak “Sanayi Toplumu ve Geleceği” adlı manifestosunda topluyor. Bu manifestonun Amerika’daki en yüksek tiraja sahip gazetelerden birinde yayınlaması hâlinde eylemlerine son vereceğini aksi hâlde uçmak üzere olan bir uçağı düşüreceğini söylüyor ve bunun sonucunda FBI onu yakalamak ve insan ölümlerinin önüne geçmek için bu manifestoyu Washington Post gazetesinde yayınlıyor. Her ne kadar FBI, onu gazete satın alırken yakalayacağını düşünse de hiçbir ize rastlamıyorlar fakat James R. Fitzgerald manifestoda dilsel birçok veri olduğunu ve bu yazıları tanıyabilecek birilerinin kendisine ulaşabileceğini düşünüyor. Nitekim Ted’in kardeşi ve kardeşinin karısı onun kendilerine gönderdiği mektuplarla manifesto arasındaki benzerliklerden hareketle durumu FBI’a bildiriyor. Öncesinde teröristin, dilbilimsel ifade ile “idyolektini” yani kişiye özgü dil örüntülerini ortaya çıkaran ve ona dilsel bir kimlik atfeden Fitz, bu ihbar sayesinde teröriste ait birçok mektuba ulaşıyor; mektup ve manifestodaki idyolektin aynı kişiye olduğunu ispat ederek Kaczynski’yi ömür boyu hapse mahkûm ettiriyor.

Diziyi özetledikten sonra gelelim asıl meseleye: Fitz bu iki metnin aynı kişiler tarafından yayımlandığını nasıl ispat ediyor?
Fitz’in ilk başvurduğu yöntem diyalektolojik bir bakışta bulunmak. Fitz manifesto metnine öncelikle ağız ve şive özelliklerine dikkat ederek bakıyor. Buna göre yöresel bazı kullanımların her ne kadar üst düzey eğitim alınsa da kullanılmaya devam ettiği Amerika’da, belli başlı ağız özellikleri mevcut. Amerika’da “su” kelimesinin farklı telaffuz ve yazılışından yola çıkarak her metinde yöresel birtakım kullanımların olduğunu fark eden Fitz, bu yaklaşımla olayın ilk düğümünü çözüyor.
Fitz’in ikinci bakışı ise yazım tarzı ve yazım kuralları üzerine oluyor. Bugün Türkiye’de de tez yazımın belli başlı usulleri mevcut. Bir metne baktığınızda onun bir lisansüstü tezi olduğunu kolaylıkla kavrayabilirsiniz. Vaziyet Amerika’da da aynı olunca manifestoya bakan Fitz ve ona yardımcı olan bir dil bilimci manifestonun aslında bir lisansüstü tez olduğunu; tezin yazma usulündeki dipnot, numaralandırma ve düzeltmelerin 1968-1973 yılları arasındaki doktora öğrencileri tarafından kullanıldığını fark ediyor. Bu sayede metnin 1968-1973 yılları arasında doktora okuyan bir öğrenciye ait olması gerektiği ortaya çıkıyor ve önemli bir veri elde ediliyor. Diğer taraftan İngilizcede “analyse ve analyze” gibi birçok imlâ farklılıkları mevcut. Metnin 1949’da Chicago Tribune adlı bir gazetenin kurum içi yazım kurallarına uygun şekilde yazıldığı fark ediliyor. İşte bu fark ediş sayesinde ve bir kişinin yazım kurallarını öğrenme yaşından hareketle suçlunun Chicago’da doğup büyüdüğü ve 50’lili yaşlarda olduğu kanısına varılıyor: Ted’le birebir uyan veriler…
Aynı zamanda Fitz’in bir söylem analizinde bulunduğunu söylemek de gerekir. Çünkü tezde Ted’in üslubu, seslenme biçimleri/hitap etme stilleri, sanayi ve topluma dair görüşleri ve bunları ifade etme biçimleri hem mektuplar hem de tezde birçok benzerlik gösteriyor. Zira hem mektup hem de manifesto benzer söylemlere sahip. Bu durum Ted’in suçlu olduğunu ispat etme noktasında en mühim etkenlerden biri oluyor.
Ted’in suçlu olduğunu ortaya çıkaran en büyük delil ise galatımeşhur bir atasözünü doğru olarak yazması. Şöyle düşünelim: Bugün toplumda “Ane gibi yar; Bağdat gibi diyar olmaz.” sözündeki Ane’nin Bağdat’taki bir yarın (uçurumun) adı olduğunu veya “Sü uyur düşman uyumaz.” sözündeki “sü”nün su değil Eski Türkçede asker anlamındaki “sü” sözcüğü olduğunu kaç kişi biliyor? Yukarıda saydığımız birçok delil niteliğindeki dilsel verinin üstüne toplumun birçoğunun yanlış bildiği bir atasözünü doğru olarak hem mektuplarda hem de manifestoda kullanan kişinin aklanmasına imkân kalmıyor. Terörist Ted Kazcynski herkesin yanlış bildiği “Keke hem sahip olup hem onu yiyemezsin.” sözünü hem mektubunda hem de manifestosunda “Keki hem yiyip hem ona sahip olamazsın” şeklinde doğru olarak kullanıyor. İşte bu sayede teröristin evini arama iznini savcıdan alan Fitz, evdeki somut delillerle birlikte suçu ortaya çıkarmış oluyor.

Adli dilbilim kavramının popülaritesini artıran bu olay içerisinde önemli çıkarımlar barındırıyor: 168 IQ’ya sahip bir dâhi olsanız ve arkanızda hiçbir iz bırakmasanız da diliniz sizi ele verebilir. Yüz milyonlarca kişinin yaşadığı bir ülkede 15 milyonluk ilk şüpheli listesinde bile olmasanız yıllar önce yazdığınız mektuplar suçunuzu sizin yerinize itiraf edebilir. Asırlar evvel Yûnus “Söz ola kestüre başı.” derken haksız değildi. Tabii bu olayda sözün kendisi değil sözün önceki sözlerle benzerliği müebbete götürse de sebep/sonuç bağlamında Yûnus’un sözüne gayet uygun. Kısacası yazıya, çiziye, dile, söze fazladan özen göstermek lazım efenim. E ne de olsa Yûnus’un sözü alimden; zinhar olmayalım Ted gibi zalimden.
Selçuk Emre ERGÜT
Comments