top of page
Yazarın fotoğrafıEğitimlik

Çoktan Seçilebilmek

Eğitim öğretim sürecinde neredeyse ilkokul birinci sınıftan itibaren öğrencilerin başarısını ölçmek için kullanılan çoktan seçmeli sınavlar; ezberlemeye yönlendiriyor, yaratıcılığı, merak duygusunu ve düşünmeyi engelliyor, öğrencilerin gerçek başarılarını ölçmek için yeterli değil, bu sınavlardan kurtulmalıyız vb. diye toplumun her kesimi ve eğitimciler tarafından sürekli eleştirilse de ölçme değerlendirmede vazgeçilemeyen bir yöntem olarak kalmaya devam ediyor. Hem süreç içinde müfredat amaçlarına ne kadar ulaşılıp ulaşılmadığının kontrol edilmesinde öğretmenlerin en çok kullandığı yöntem olup, hem de öğretim kurumlarında kademeler arası geçişte kullanılan standart ölçme, çoktan seçmeli sorularla yapılıyor. Süreç içerisinde farklı ölçme yöntem ve araçları kullanılsa bile ortaöğretime geçiş, yükseköğretime geçiş ve hatta yükseköğretimde yükselme, devlette istihdam olanağı elde etme; ayrıca özel sektörde de pek çok kurum sözlü mülakat öncesi çoktan seçmeli sınava başvuruyor. Yani çoktan seçmeli sınavlar taaa ilkokuldan başlayarak bir işe yerleşip hatta işte yükselmek için girilen, ömür boyu süren yaşamın bir parçası olarak görülüyor. Bir taraftan test tekniğinin zararları bu kadar konuşulup eğitim sisteminin en büyük sorunlarından biri olarak görülürken, diğer taraftan da soru tipleri üzerinden sürekli oylama yapılıp vazgeçilemeyen bir yöntem olarak kalmaya devam ediyor. Çoktan seçmeli sınavların hazırlanması zor olmakta birlikte, her kademe türünde ve kalabalık gruplara aynı anda uygulanabilmesi nedeniyle sıklıkla tercih ediliyor. Ayrıca sıralama ve seçme işlemlerinde kolaylık sağlaması, öğretilen içeriği örnekleyebilme, bilgi, kavrama ve analiz düzeyindeki soruları test etme, objektif puanlama güvenilirliği, sınavlara giren öğrencilerin sayısal çokluğu ve arz talep arasındaki uçurumlar nedeniyle merkezi sınavlarda bunun dışında tercih edilerek alternatif bir yöntem geliştirilemiyor.

“Anlattığın karşıdakinin anlayabildiği kadardır” düşüncesinden hareketle eğitim sürecinde öğretmenin bilgiyi ne kadar iyi öğretip öğretmediği ya da öğrencinin ne kadar iyi öğrenip öğrenmediğini kontrol etmek çok güçtür ve hangi tür sınavla yapılırsa yapılsın tam karşılığını bulamayabilir. Yani bilginin edinimini ölçmek hangi ölçme aracı kullanılırsa kullanılsın gerçek anlamda ölçmesinin sağlaması zordur ve illaki bir kayıp veri olacaktır. Ertürk’ün eğitim tanımıyla, eğitimi bir davranış değişikliği süreci olarak ele alırsak çoktan seçmeli sorularla davranış değişikliğini ölçmemiz de pek mümkün değildir (Davranışçı bakış açısı ile düşünüldüğünde bile...). Bu tanıma göre, soruları "ful" yapanları en çok davranış değişikliğini gerçekleştirenler olarak kabul etmemiz söz konusu olmadığı gibi, çoktan seçmeli sınavlarda başarısız olanların da eğitimin amacından daha az nasiplendiğini söylemek yanlış olur. Hele ki eğitimin amacını “bireyin kendini gerçekleştirmesine imkân hazırlayarak, insan ilişkilerini, ekonomik etkinliğini ve vatandaşlık sorumluluğunu geliştirmek” gibi nihai hedefler olarak bakarsak; sürecin sonunda yapılan ölçme, sistemin amaç başarısını ölçmek için hiç yeterli değildir. Davranış değişikliği ve öğrenileni yaşama geçirebilme durumlarını bu biçimde zaten sınayamaz. Aslında eğitimin tanımı ve amacı ile ölçme arasında bir uyumsuzluk söz konusudur ve eğitimin tanımının kazanım düzeyini ölçemiyoruz.


Çoktan seçmeli sorularla eğitimde tanım ve amaca yönelik bir ölçüm yapamadığımız gibi, vazgeçemediğimiz bu değerlendirme yöntemine ilişkin olarak; bu tür sınavlarda nasıl başarılı olunacağı konusunda herhangi bir yeterlilik de kazandırmıyoruz. Bu konuda önemli olan birçok “soru” var. Kişinin her kademede zorunlu olarak karşısına çıkan çoktan seçmeli sınava yönelik, soru çözme yeterliliğinin nerede, ne zaman ve nasıl kazandığı? Yani söyle düşünelim; ilkokulda bir öğretmen çoktan seçmeli soru hazırlama ve uygulama konusunda gerekli yeterliliği kazanıyor mu? Ayrıca ilkokulda öğrenciler ilkokul düzeyi için yeterli çoktan seçmeli sınavla yüzleşiyor mu? Daha üst kademelerde branş öğretmenleri kendi alanlarına yönelik öğrencilere soru çözme konusunda gerekli yeterliliği kazandıracak donanıma sahip mi? Veya bu konuda öğretmenlerin bilgi ve beceri düzeyleri yeterli mi? Ayrıca ortaokuldan liseye geçişte uygulanan LGS sınavına yönelik çoktan seçmeli sorularla, yeterli hazırlık yapılıyor mu ve öğrencilere bu beceriler branş öğretmenleri tarafından yeterince verilebiliyor mu? Yine lise sürecinde üniversite sınavı için benzer soruları düşünmek mümkün… Bütün bir sistemde çoktan seçmeli sınavlarla karşı karşıya kalınmasına rağmen, okullarda genel olarak soru çözme becerisini kazandırmaya yönelik planlanmış öğretim uygulamalarının olduğunu söyleyemeyiz. Buna rağmen üniversiteye kadar okulda ya da destek özel derslerle bir şekilde soru çözme becerisi ve yöntemleri konusunda öğrencilerin büyük bir kısmının belirli bir seviyeye geldiklerini söylemek mümkündür. Asıl bundan sonrası, üniversite sonrasında da benzer sınavlar varken yükseköğretim kurumlarının bu sınavlara hazırlamaya dönük bir uygulamasının olup olmadığı… Yani özellikle de eğitim fakültelerinin KPSS sınavına yönelik herhangi bir uygulamasının olup olmadığı…Burada iki boyutlu bir süreç var.. Hem öğretmen olduğunda ölçme ve değerlendirmeyi iyi yapan bir öğretmen yetiştirmek gerekiyor hem de KPSS sınavında ölçülecek becerilerin kazandırılması gerekiyor. Çoktan seçmeli bir sınav olan KPSS ile atanacak olan bir öğretmen bu sınava nerede ve kim tarafından hazırlanacak? Üniversite girişe kadar bir şekilde daha çok yüz göz olunan çoktan seçmeli sorulara dayalı sınavların devamı yükseköğretimde var mı? Üniversitede hocaların kendi şahsına münhasır geliştirdikleri değerlendirme yöntemleri acaba çıkıştaki sınava ne kadar hizmet ediyor? Ya da KPSS sınavı ve içeriğine yönelik düzenlemeleri ne kadar yeterli? Ayrıca soru çözmeye dayalı bir uygulamaları var mı bilemiyorum… Üniversiteye girdin, girdiğin alanın her türlü bilgi beceri ve donanımına sahip oldun, peki ondan sonraki teste bağlı sınavlarda başarı garantin ne? Yani üniversiteyi en yüksek puanla fakülte birincisi olarak bitiren bir kişi KPSS gibi sınavlarda da birinci mi oluyor? Üniversiteler bu konuda bir yeterlilik kazandırıyor mu? Ya da bu öğrenciler bu sınavlara nasıl çalışıyor? Sadece KPSS değil sonraki mülakat sınavlarına hazırlamaya dair çalışmaları var mı? Yükseköğretimin bir amacı da kişiyi işe hazırlamaksa eğer ve işe girişte de sınav şartı var ise, sınav için bilgi ve uygulama düzeyinde bir hazırlık yapılması gerekir mi? Tartışılır…


Sonuçta, ölçme bir “değer” verme biçimi olarak eğitim sürecinin önemli bir unsurudur. İçerik olarak belirli bir eğitim sürecinin başarılı olup olmadığı ölçme değerlendirme sonunda ortaya çıkmaktadır. İdeal olanla hakikat arasında derin uçurumların olduğu eğitim sisteminde sürecin olduğu kadar sonucun da, yani değerlendirme yöntem ve uygulamaları da her zaman tartışmalı bir konudur. Merkezi sınavlar her kademedeki öğrencilerde ciddi bir deformasyona yol açmaktadır. Hangi kademede olursa olsun, merkezi sınavda başarılı olup seçilebilmek her geçen yıl daha da zorlaşmaktadır. Sınavlar gerçektir ve görmezden gelmek yerine, daha çok tartışılıp iyileştirilerek, eğitim sürecinin her aşamasında sınava girenlere en iyi yardım ve desteğin sağlanması esas olmalıdır.


Nermin ELMAS


82 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

תגובות


EĞİTİMLİK

eğitimi düşünen blog

bottom of page