top of page

Eğitici Özerkliği

Enes Çalışkan

Güncelleme tarihi: 11 May 2023

Çok boyutlu diyaloglar bütünü olan eğitim kavramı bağlamında, öğrenen üzerinden hareketlenen çeşitli gelişim ya da eleştiri görüşleri ortaya atılmıştır. Genel izlenim değerlendirildiğinde göz önünde olmayan, eğitimin bir unsuru da eğiticileridir. Öğretmenler hakkında görüş bildirimi talep edilen çalışmalar ağırlıkta olmakla birlikte eğitici odaklı yayımlanmış makaleler olsa da içerik tekrarı yahut basit revizeler eşliğinde toparlandığını gözlemek mümkündür. Özellikle yapısalcı anlayışın pratikte kazandığı ivme, bu durumu olağanlaştırmış ve hızlandırmıştır. Ancak öğretim sürecinin temelini oluşturan etkenin öğrenci ve öğretmen iletişimi olduğu bilinen bir olgudur. Her ne kadar yapay öğretmenlerin zamanla eğiticilerin yerini alacağı düşünülse de geçirdiğimiz pandemi süreci, yüz yüze edinilen kazanımların önemiyle bizlere ikili diyalogun avantajlarını hatırlatmıştır. Dahası gündemi meşgul eden birçok sorun, kaynağına inildiğinde eğitici merkezli bir odakta birleşmektedir. Eğiticiler gerek mekânsal gerek yöntemsel açıdan çoğu sorunun sebebi olarak gösterilmese de çözüm için mutlak belirleyicidir. O hâlde arka plana itilen eğitimin eğitici unsuru görmezden gelinecek bir husus olmaktan ötedir. Üzerinde düşünülmesi, çalışılması ve geliştirilmesi önem arz eden bir noktadır. Tarihin tozlu sayfalarında açıkça görüleceği gibi, öğretmenlik makamı yüzyıllarca “Bilginin Kaynağı” olarak kabul edilmiş ve Antik Çağdan itibaren dini, etnik, sosyal vb. birçok kurumun bel kemiğini oluşturmuştur. Zamanın kırılamaz etkisiyle toplumların değişen zihniyetleri, imkân çeşitliliği, erişim kolaylığı gibi gelişmeler, eğiticileri “Rehber/Yol Gösteren” görev tanımına ulaştırılmıştır. Günümüz dünyasında beliren anlayışla bu yeni kimlik, enikonu perçinlenmiştir. Bahsettiğimiz bu yeni konum, öğretmenin varlık niteliğini düşüren bir gelişme olarak görülse de aslında eğiticiye duyulan ihtiyacı oldukça artırmıştır. Sayısız bilgi erişim imkânının mevcudiyeti, öğrenicilerin yaşamlarında ilerleme kaydetmelerinin bir nevi önüne geçmektedir. Yoğun karmaşa, ulaşılmak istenen hedefe erişimi -rehbersiz- zorlaştırmıştır. Dolayısıyla devamlı ve sıkı bilgi akışında öğrencilerin hedefledikleri konuma ulaşmaları, nitelikli bir eğiticinin iz düşümünün takibiyle mümkün olmakla birlikte var olan karmaşada, rehbersiz gezinen temiz zihinleri sadece ve sadece kirlilik bekleyecektir. Haklı olarak atfedilen bu önem, istenilen nitelikli öğretmenin ne şekilde bu unvanı edineceğini düşündürmektedir. Sizce bir öğretmene, “Nitelikli” sıfatını kazandıracak şey; mesleki ve öz yeterliği mi yoksa denetim mekanizmasının talimatlarını harfiyen yerine getirmekte gösterdiği başarı mı? Bu yazımızda yanıtı bulmak için bir adım atacağız.

Genç nesillerin yetişmesinde toplumun değer ve hedeflerinin oluşturduğu politikaların varlığı oldukça hissedilir düzeydedir. Kurum izlencesini belirleyen bu düzenek, öğretmenin de öğretim yaşamını doğrudan etkilemektedir. Bu bağlamın içinde bir ülkü için gönül veren eğitimcimler, kariyer yaşantıları süresince -çeşitli sebeplerin etkinliğiyle- “nitelikli” olabilmek için çabalar. Bu çaba hem öğrenci hem de öğretmen açısından kalite standartlarını artıracak bir motivasyon aracıdır. Her öğretmen, idealleri uğrana nitelik kazanmak için kendini geliştirecek metotlar kullanır. -yahut kullanmak için yönlendirilir.- Doğrudan oluşturulmuş metotların taklit edilmesine rastlanıldığı gibi çoğu öğretmenin de tecrübelerinden kaynaklı kendi metotlarını kullandığı gözlenebilir. Bu noktada tartışmaya açacağımız husus; nitelikliliği kimin hak edip kimin etmediğinden ziyade bu sıfatın neye göre ve kimlere verildiğidir. İşleyiş sürecinde itibar edilmek zorunda kalınan taraflar; idare ve veli. Çoğu idareci için kurumunda görev alan öğretmeni nitelikli kılan kriter; üst merciler tarafınca organize edilen plan ve programın her hâliyle durağan bir taklitle tamamlanmasıdır. Amaç, hedef için farklı ve ilgi çekici yollar çizmek yerine gösterilen navigasyonu takip etmektir. Veliler ise -ağırlıkla- mesleki ve öz yeterlik üzerinde değerlendirmelerde bulunmaktadır. Peki bu dayatmalar içinde öğretmen ne yapmalıdır? Mesleki ve öz yeterliği merkeze alıp özerk bir yol mu takip etmeli? Yeterlikleri bir kenara bırakıp idarenin kendisinden talep ettiklerine mi cevap vermelidir? Yahut mesleki ve öz yeterliğini, kendisine çizilen sınırlar çerçevesinde mi kullanmalıdır? Eğer öyleyse özerklik kavramı nasıl hayatımızda kalmaya devam edecek? Bir süre sonra çizilen yolu takip etmeye yetecek kadar bir yeterlik hedef alınması suretiyle gelişimin önü kesilip sınırlandırılmış olmayacak mı? Bahsettiğimiz unvanı taşıyabilmenin anahtarı bu ve benzeri soruların yanıtlarında saklıdır. Doğru yanıta ulaşmak için “özerklik” kavramını irdelememiz gerekir. Eğitici özerkliği, yüzeysel bir hukuki serbestlikten ziyade daha kapsamlı bir anlam taşımaktadır. Eğiticinin ders tasarısı, içeriği, işleyişi ve genel çerçevede öğretim sürecinde karar merci olmasıdır. Rehber olarak tanınan eğiticinin, yol haritasını kendi izanıyla oluşturmasıdır. Çizilmiş bir rota takibi, kastedilen rehberliğin önüne geçmektedir. Öğretmenin sınırlandırılmasıyla ortadan kaldırılacak olan bu kavram, çağdaş eğitimcilerin tartışma konularındandır. Çoğu söylev incelendiğinde “nitelikli” sıfatını hak edecek öğretmenin, bahsettiğimiz özerkliği “istendik” kullanımı açısından değerlendirildiği gözlenebilir. -gizil ya da örtük- Dolayısıyla “özerklik” adını verdiğimiz karar alma yetisi sağlanmadığı takdirde, niteliklilik için yapılacak değerlendirme sekteye uğramaktadır. Çünkü tasarım, planlama, yönetim gibi niteliği oluşturan kriterler, taklit ile değil özerklik sağlanmış bir uzamda gelişebilecektir. Örneğin 2018-2019 eğitim öğretim yılında yürürlükten kaldırılan “Öğretmen Kılavuz Kitabı” özerklik ve taklit düzleminde oldukça önemli bir meseledir.

Öğretmen kılavuz kitapları, öğrenciyi merkeze alan, gelişim düzeylerine dikkat edilip etkili iletişimin önemine vurgu yapılan; yapılandırmacı yaklaşım ışığında düzenlenen 2005-2006 programlarından sonra materyallerde de revizyona gidilme gereğinden doğmuştur. Yeni materyal seti -okullar için- ders, çalışma ve öğretmen kılavuz kitapları olarak üç unsurdan oluşmaktaydı. Ders kitabındaki metinleri destekleyecek ve çalışma kitabını genişletecek etkinlik örneklerinin yanı sıra beklenen kazanımlar, amaçlar vs. de yer almaktaydı. Yapılan nitel çalışmalardan da ulaşılabileceği gibi öğretmen kılavuz kitapları; planlama, zaman yönetimi ve işleniş açılarından öğretim sürecine olumlu katkıda bulunmanın yanı sıra öğretmenin yaratıcılığını yok ettiği, monoton bir taklitçiliğe teşvik ettiği için eleştirilmiştir. Dikkatimizi odaklamamız gereken eleştirilerden birisi; eğitici özerkliğini baltaladığıdır. Karar alma noktasında tam yetki gerektiren özerklik, kılavuz kitapların sınırlandırmasıyla anlamını yitirmektedir. İfade edilmeye çalışılan eleştiri, kılavuz kitapların zorunluluğundan kaynaklanmamaktadır. Denetim kurumunun -bakanlık- öğretmenin neler yapması gerektiğini belirlemesi sorunu teşkil etmektedir. Rehber kimliğindeki öğretmene, gideceği yol harfiyen çizilmekte ve sadece takip etmesi istenmektedir. Bahsettiğimiz politika güdüsünün müşterek bir gelişim talebinden dolayı ortak bir yol -yapılandırmacı yaklaşımın bireysel farklılıkları dikkate alma ilkesine aykırı olarak- çizilmek amaçlansa da öğretmenleri “meslek uzmanları” yerine “kılavuz takipçileri”ne dönüştürdüğü için eleştirilmektedir. -Farkında olunmasa da zamanla her öğretmen bu duruma evrilmektedir.- Basit bir karalamadan uzak olan bu eleştiri, öğretmenlerin hazır etkinlikleri işleyiş sürecine dâhil etmesiyle zaman yönetimi ve çeşitlilik açısından avantaj sağlasa da yaratıcılık noktasında köreltme meydana getirmesiyle desteklenebilir. Yaratıcılık nihayetinde özerk bir yetkinin ürünler ortaya koymasını sağlayan bir beceridir. -Hazır kullanımın gelişmesine izin vermediği bir beceri.- İlaveten kılavuz kitaplardaki etkinliklerin metinler arası çeşitliliği içerik tekrarıyla sağlaması da işleyişi kolaylaştırsa da verimliliği düşürmektedir. Kılavuz kitaplara getirilen çözüm önerisiyse, göreve yeni başlayan öğretmenlerin kullanımına sunulmasıdır. Meslek hayatına adım atmış öğretmenlerin, sürecin genel çerçevesinde zorlandıkları noktalarda kılavuz kitaplardan yardım alabileceği ön görülmüş akabinde deneyim kazanımıyla bir süre sonra “nitelikli” sıfatına erişim için terk edilebileceği beyan edilmiştir. Tabi ki belirli şartlarda mümkün olsa da bu çözüm, akademik literatür hakimiyetinin üst noktalarda olduğu mesleğin ilk yıllarında yaratıcılığın etkin kullanılabileceği gerekçesiyle reddedilmiştir. İşte kılavuz kitapların, tek başına özerkliğin sınırlandırıcısı olmasa da belirgin bir etkisinin varlığı inkâr edilemez. Eğitimin yapılandırmacı yaklaşım dikkate alınarak şekillendirilmeye çalışıldığı ancak öğretmenin dâhil olmasına izin verilmeyen bir dönemin hatırası olarak iz bıraktığı da ortadadır.


Ek olarak belirtmek gerekir ki -yanlış gelişen algılar için- bahsettiğimiz özerklik, bencil bir talebin karşılanması, kibirli bir kişiliğin tatmini ya da hiyerarşiye karşı bir itaatsizlik değildir. Eğiticileri, beyaz yaka sınıfından ayırıp “alan uzmanlığı” durumuna getiren basit ama unutulmaması gereken başat bir fark vardır. Bizlerin uğraş alanı, kurumun bilgisayar ekranlarına yansıyan ortak bir arayüz değil, arkasında birbirinden farklı hazineler saklayan bir çift gözdür. Bir devlet memurunun özerkliği hâliyle kurumun periyodik hedeflere ulaşımını ve işleyişini olumsuz etkiler. Ancak öğretmenler, her ortam ve zamanda sağlıklı bir gelişim adına farklılıkları gözetmek, işleyişi bu etkenlere göre düzenlemek mecburiyetinde hatta sorumluluğundadır. Bu doğrultuda gelişen bir bakış açısıyla öğretmenler, -farkında olmasalar da- özerkliklerine aldıkları her darbede geri dönülemez hata ve eksiklikleri, yaşantılarıyla beraber başka yaşamlara da armağan etmektedir. Netice itibariyle öğretmenlerin sahip olması gereken özerklik, onlara nitelik kazandıracak yegâne unsurdur. Her öğretmenin üstünlüğüyle sonuçlanmasa da özerklik, nitelik yolunda ilerlemek isteyen eğiticilere fırsat yaratacaktır. “Nitelikli” unvanını öğretmenlere ne kazandırır? Kanaatimce; tartışmasız bir özerklik ortamında “düzenleyebilmek” lütfuna sahip yetkin bir kişilik.

Saygılarımla.


Enes ÇALIŞKAN

121 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


EĞİTİMLİK

eğitimi düşünen blog

bottom of page