top of page
Enes Çalışkan

Eğitimde Bilimsel Konsept ve Düşünme Metotları Geliştirme

İnsanların toplumlarında statü bağlamında konum almaları, çeşitli ölçütlerin baz alındığı değerlendirmelerde yeterlik gösterebilmesiyle mümkündür. Değerlendirme adı verdiğimiz kontrol mekanizmasını kendi içinde iki başlık altında sınıflandırmak gerekir; yapay ve doğal. Birey, doğduğu toplumun normlarıyla belirli bir yaşa kadar yetiştirilir ve erişkinlik çağındaysa bu normların oluşturduğu sınırlarda -yaşam boyu- sınava tabi tutulur. Aidiyet hissinin yok olmaması için bu çerçevenin içinde kalmamız -bilinçsiz de olsa- öğütlenir. İşte bu toplumun ferdine zorunlu kıldığı doğal değerlendirmedir. Yapay değerlendirmelerde ise çoğu kişi, yaşam koşullarında iyileşme güdüsüyle var olan kurumlara başvurmaktadır. Nitelikli bir iş hayatının sağlayacağı getiriler dikkate alındığı ve minimum seviyede tutulmak istendiği için -kurumlar tarafından- bu değerlendirme daha değerli, seçici ve zorunludur. Ancak doğal değerlendirmede uzun yıllar sabit kalan ölçütlerin aksine kamu ya da özel kuruluşların, ihtiyaçları ve zamanın getirdiği gereksinimleri karşılama noktasında değerlendirme süreçlerinde kriter olarak aldıkları ölçütler farklılık göstermektedir. Dolayısıyla bu hızlı değişim, her bireyin yaşamlarını refah, tatmin, ideal gibi nedenlerle belirledikleri konumlara ulaşmak için organize etmesini gerektirir. Bu organizasyonun işleve döküldüğü noktada eğitim gündemimize girmektedir. İnsanlar yaşamlarını eğitim çatısı altında aldıkları rehberlikle geliştirip şekillendirebilir. Hedeflenen konuma erişim için ihtiyaca yönelik alan tercihiyle öğretim sürecine katılım ön koşuldur. Bu süreç belirli bir izlence doğrultusunda olabileceği gibi bağımsız bir yol da izleyebilmektedir. Sınıflarda düzenli derslere girmek eğitim olduğu gibi ustadan öğrenilen çekiç darbeleri de aynı kapsamın içinde yer almaktadır. Modern eğitim tartışmalarında yer tutan “İnsanlar ne için eğitim alır?” sorusu, cevap adı verilen sayısız yanıt gündeme getirmiştir. Niteliği, kapsamı, kullandığı metot gibi birçok unsurun etkisinde kalan tanımlamalar arasından “Entelektüel bir yaşam için” gibi klasikleşen bir yanıtı seçmektense “İstendik statüye ulaşmak için” argümanını sunmak gerçekliğe daha uygun olacaktır. O hâlde ister entelektüel yaşam ister aktif bir gelir için olsun fark etmez. Eğitim, bireylerin belirledikleri hedeflere ulaşmak için başvurdukları metotlar bütünüdür. Bütünün formal kanadı göz önüne alındığında eğitimcileri ilgilendiren husus; kestirilen hedefe ulaşıp ulaşamayacağına karar vermek yerine nasıl ulaştırılabileceği üzerinde tartışmaktır. Bu yazımızda “Farklı nitelikteki çocukları, farklı hedeflere, ortak rehberlikle nasıl taşıyabiliriz?” sorusunu yanıtlamaya çalışacağız.

Plan ve program dâhilinde takip edilen süreç; formal eğitim, geniş kitleleri muhatap alan bir eğitim şeklidir. Dünya üzerinde değişen eğitim bakış açısıyla formal eğitimin zamanla ortadan kalkacağı varsayılsa da artan nüfus ve gittikçe farklılaşan gelir eşitsizliği gibi sebeplerle mecburen yüksek bir mevcut ile devam edileceğini hatta daha da kapsamının artacağını savunanlar azımsanmayacak çoğunluktadır. Ayrıca sabit mekânlarda belirli gün ve saatlerde periyodik olarak ilerlemektedir. Toplumsal hedeflerin gerçekleşme gereği, en azından asgari bir ortak gelişimi zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle belirli konular ortak bir müfredat ile kesinleşmiş mekânlarda ve çeşitli sebepler nedeniyle uzman kişilerin rehberliğinde gerçekleşmektedir. Basitçe sınırlarını çizmeye çalıştığımız bu süreç, müfredat izlenimiyle ilerlemenin söz konusu olmasından kaynaklanan gerekçelerle, yetenekleri körelttiği düşüncesiyle eleştirilmektedir. İlkeleri uyarınca her çocuğun -öğretmen uyarlamaları haricinde- ortak sınırların içinde geliştirilmesini amaçlaması, farklı alanlarda üstünlüklere sahip olabilecek çocukların gizil güçlerini baskılamaktadır. Eğitim çevrelerinde sıklıkla karşılaşılan “kuşu yüzdürmek, balığı uçurmak” deyimi bu eleştiriden hareketle dile getirilmektedir. Formal eğitim, bahsettiğimiz gibi plan-program çerçevesinde şekillenen ve mevcut, imkân, yeterlilik, -öğrenci ve öğretmen- politikalar, hedefler vb. unsurların açık etkisinde kalan bir eğitim şeklidir. Dolayısıyla bireyselliğin göz ardı edildiği durumlarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Formal eğitimin yetersizliği gibi algılansa da aslında bu durum ilkelerinin getirdiği niteliktir. İlaveten bireysel uyarlamanın öğretmen tercihine göre şekillenişi yani yasal bir yükümlülüğe karşın ancak vicdani yükümlülüğün söz konusu olması, veli ve idare taleplerinin tasarlanan işleyişi etkilemesi de formal eğitimin farklı zihinleri farklı hedeflere güdülemesinin önüne geçmektedir. Gelişim sürecinde bireysel niteliklerin göz önüne alınmasının önemi araştırmacılar tarafından ortaya koyulmuştur. Formal eğitimin tamamıyla kaldırılabileceğine olasılık tanımayan bazı kesimler, yeniden ele alıp düzenlemeler yapılmasının daha uygun olacağını düşünmüştür. Çeşitli öneriler, ağırlıkla sınıf mevcudunun düşürülmesi ve imkân artırımı gibi yüzeysel sınırlılıklar üzerine yönelmektedir. O hâlde yeterlilikler hakkında gelişim tavsiyesi sunmaktansa sınırlılıklar hakkında yapılan eleştirilerden öteye gidilemediği ortadadır. Tabii o hususlar üzerinde yapılacak geliştirmeler de başarıya taşımakta yardımcı olacaktır. Ancak soyutluklar kapsamında çözüm üretmek yerine sahip olduğumuz somut imkânların değerlendirilmesi öncelikli olmalıdır. Sunulan çözüm önerileri içinde kabul edilebilirliği yüksek olansa bilimsel konsept ve düşünme metotları geliştirmektir. Çocukların farklı alanlardan yetersiz eğitim almalarının gereksizliğinden kaynaklanan çözüm arayışı bu görüşün gündeme gelmesini hızlandırmıştır.


Öncelikle kavramları izah etmeliyiz. “Bilimsel Konsept” adıyla kastedilen, düşünme metotlarına zemin olacak bir altyapıdır. Düşünüş biçimi olarak nitelendirebileceğimiz konsept, -anlayış- düşünme metotlarını uygulama noktasında destekleyici bakış açısıdır. Kavramada kolaylık sağlayacak bir anlayış dizgesi oluşumu arzulanmaktadır. Çünkü öğrencilerin eğitim hayatlarında alan fark etmeksizin karşılaştıkları sorunlara çözüm üretebilmelerinin ilk koşulu ortaklaşa ve bilimsellik temelinde şekillenen bir bakış açısıdır. Literatür hâkimiyeti, yöntem-teknik bilgi ve kullanımı, deneyim ve gözlem verisi sağlayacak uygulamalar vs. birçok unsuru içine alan bilimsel konsept, öğrencilerin alan terim ve argümanlarının sunumundan önce uygulama ağırlıklı giriş eğitimi alması zorunluluğunu beraberinde getirir. -Hizmet içi eğitim sürecine benzetilebilir.- Bu eğitim sonunda bilimsel bir bakış açısı kazandırmak, literatürün oluşturulmasıyla -akademik süreçte kullanılacak ortak terimleri kapsamakta ve terimlerin ezberlenmesi değil beceri gelişiminde yardımcı araç olarak kullanılması öngörülmektedir.- düşünme metotlarına öğrenciyi hazırlamak, kavrayışı kolaylaştırmak vb. amaçlar güdülmektedir. Taraftarlarınca bilimsel bir bakış açısı kazanmış olan bireylerin akademik hayatlarında alan fark etmeksizin başarıya ulaşmalarının kolaylaşacağı savunulur. Betimleyecek olursak öğrencilere farklı dersler için yoğun mesai harcamaktansa öğrencinin konu alanı kavramasında kolaylık sağlayacak bilimsel bir bakış açısı -bilimsel konsept- kazandırılması daha verimli olacaktır. Yani matematik dersinde karşılaşacağı terimler ve uygulamanın ayrı olarak parça-küme şeklinde sunulmasındansa Bütün derslerinde kullanabileceği metot ve düşünüş tarzları bağlamında hakimiyet kazandırılmalıdır. Zaman yönetimindeyse ilk olarak sürece yayılım tavsiye edilmektedir. İkinci olarak da zorunlu eğitim sürecinin ilk bir veya iki yılının bu bakış açısının ve düşünme metotlarının kazandırılmasına harcanmasıdır. Sekiz yıllık eğitimin ilk iki yılının terim, metot ve uygulama ile geçmesini işaret etmektedir. Fark edileceği gibi ilk tasarım kabul edilebilirlik açısından daha uygundur. Doğrudan argüman kalabalığında öğrencileri kaybetmek yerine hazırlık dönemlerinde bilim penceresinden bakabilme becerisini kazandırmanın gerekliliğinden doğan bu düzenleme, özellikle ortaklaşa bir gelişim için tasarlanmış eğitim kurumlarında -genelinde sisteminde- başarı vadetmektedir. Düşünme metotları ise zihnin durumlar karşısında farklı teknikler üzerinde işleyiş göstermesidir. Öğrencilerin konu anlatım kitaplarının papağanları olmak için harcadığı zamanın sorgu, eleştiri, analiz, sentez ve yaratıcı düşünme gibi düşünme biçimlerinin edinilmesiyle var olan beceri gelişiminin ya da yeni kazanımın çok daha hızlı ve kalıcı elde edileceği savunulmaktadır. Ayrıca metot uygulama becerisi, bireyin yaşamı boyunca nitelikli düşünür olabilmesini sağlayacaktır.

Çeşitli söylem topluluklarının “Hâlihazırda bu minvalde bir eğitim verilmektedir.” söylevi, kastedilen hususun anlaşılmamasından kaynaklıdır. Ders kitaplarının bünyesinde sunulan kısıtlı içerik, bilindiği üzere öğretmen tercihine bırakılmıştır. -Eleştirilen konudan hareketle öğretmen özerkliğine müdahale anlaşılmamalıdır.- Hastalık sahibi bir insanın her sağlık personeline güvenemeyip doktor açısından seçici olabilme özerkliği, aynı şekilde çocukların geleceği içinde hayati önem taşır. -Her ne kadar basmakalıp bir örnek olsa da anlaşılabilirlik için gereklidir.- Dolayısıyla geleceğin mimarlarının kaderi, şans eseri iyi bir eğitimciye tesadüf etme ihtimallerine bırakılmamalıdır. Ayrıca günümüz eğitim sisteminin kurtulamadığı “sınav” adını verdiğimiz boyunduruk bahsi geçen gelişim hedefinin önünü kapatmaktadır. Statü arayışı için hayatımızdan hiçbir zaman çıkmayacağını bilmemize rağmen sınav kavramı, 5. sınıftan itibaren öğrencilerin eğitim hayatlarını yönlendiren lokomotif olmamalıdır. Savunulan iç eğitimin gerçekleşebilmesiyle öğrenciler test çözme sorumluluğundan da sıyrılacaktır. Öğrencilerin alım kapasitesinin yüksek noktalara ulaştığı en kıymetli üç yahut dört yılı, 90 soruluk bir kitapçık için heba edilmemelidir. Daha kapsamlı ve kanun çerçevesinde bir yükümlülüğü temenni etmesi, bilimsel konsept ve düşünme metotları geliştirme arzusunun türevlerinden ayrılmasını sağlayan bir nokta olmasıyla birlikte kısıtlı şekilde ifade etmeye çalıştığımız pratik sorunların da önüne geçebilecek saklı gücü bünyesinde barındırmaktadır. Bilimsel bir anlayışın hâkim olduğu ortamda düşünme biçimlerini ihtiyaçlarına göre çeşitlendirebilecek öğrencilerin varlığının arzu edildiği bu tasarı, tahmin edileceği gibi detaylı bir çalışma gereksinimi duymaktadır. Henüz teorik kısımda bile eksikliklerin göze çarpması, yetkin ellerce tasarlanacak plan ve program ile ulaşabileceği başarı atmosferini gölgelememelidir. Eyleme geçirilebilecek en yapıcı destek, bu gelişim tasarı kümesini daha çok gündeme getirip tartışma ortamlarına sunmaktır. Unutmamak gerekir; en çarpıcı ve keskin işler, nitelikli beyinlerin doğurduğu fırtınaların ürünüdür.

Saygılarımla.


Enes ÇALIŞKAN


136 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


EĞİTİMLİK

eğitimi düşünen blog

bottom of page