top of page

Marshmallow Testi: Geleceğimiz Bir Şekerlemede…

Güncelleme tarihi: 19 Şub 2020

“Hazzı çok fazla erteleyerek geçen bir hayat, en az onu yeterince erteleyemeden yaşanan hayat kadar üzücü olabilir. Hepimiz için –sadece çocuklar için değil- en zor olan, şekerlemeler için ne zaman bekleyeceğimizi ve ne zaman zili çalıp onları yiyeceğimizi anlamaktır. Ama bekleme becerisini geliştirmediğimiz sürece, böyle bir seçeneğimiz de olmaz.”


Yeni yıla girdiğimiz bu ilk ayda hemen hemen çoğumuz yeni kararlar aldık yeni hedefler koyduk gelecek için… Kimi daha çok başarı için uğraşlara girişti kimi bağımlılıklarından kurtulmanın yollarını denemeye başladı kimimiz de fazla kilolardan kurtulmak için yeniden diyete başladı. Bu niyetler kişiden kişiye epeyce değişse de hepsinin ortak yanı nihai amaca ulaşmaktı. Ancak hazzı erteleme ve baştan çıkarıcı unsurlara direnme becerisi oldukça zordur. Oscar Wilde’ın dediği gibi: “Baştan çıkarılmak hariç her şeye direnebilirim.” İşte tam da bu noktada şu kilit soru büyük önem arz eder, amacımıza giden yolda bizi bu amaçlardan vazgeçirmeye çalışan tüm uyarıcılara karşı “otokontrol” nasıl sağlanır?


“Marsmallow Testi – Otokontrolde Ustalaşmak” kitabında bu sorunun cevabını ve çok daha fazlasını yaptığı araştırmalar, yaptığı deneyler ve kişisel tecrübeleriyle ortaya koyuyor Psikolog Walter Mischel. Kitap 2016 yılında Pegasus yayınlarından çıkar, İngilizceden çeviren ise Barış Satılmıştır. Marsmallow Testi, en önemli beş psikoloji kitaplarından biri olarak gösterilir.

Dünyaca ünlü ve fahri doktora unvanı sahibi, Psikolog Walter Mischel çok ses getiren Marsmalow Testi’ni tasarlayan kişidir. “Marshmallow Testi” diğer adı “Hazzı Erteleme Testi Becerisi” psikoloji tarihinin en ünlü ve önemli deneylerinden biridir. Psikolog Walter Mischel tarafından 1960’lı yıllarda uygulanmıştır ancak etkisi günümüze kadar sürmektedir. Deney çocukların ne kadar başarılı olacaklarını test etmek için değil, isterlerse ve istedikleri zaman hazzı nasıl erteleyebileceklerini görmek için tasarlanmıştır. Deneyi Mischel ve öğrencileri gerçekleştirir. Öncelikle deneyden bahsetmek istiyorum.


Stanford Üniversitesinin Bing Anaokulunda 4-6 yaş aralığındaki çocukları “Sürpriz Odası” dedikleri deney odasına alırlar. Masada bir şekerleme, hemen onun yanında ise masa zili vardır. Gözlemci, çocuğa dışarıda bir işi olduğunu eğer onu çağırmak istediği veya şekerlemeyi yiyeceği zaman zile basmasını söyler ancak kendisi gelene kadar zile basmaz ve önündeki şekerlemeyi yemezse ödül olarak bir şekerleme daha kazanacağını söyler ve odadan dışarı çıkar. Dışarıda gözlem penceresinden çocukların nasıl davrandıklarını izler. Kural oldukça açıktı: “İki seçeneğin var: Bunu ister şimdi ye ister biraz bekle ve bir tane daha kazan!” Gözlemci daha sürpriz odadan çıkar çıkmaz şekerlemeye dayanamayan çocuklar saniyesinde zile basar ve şekerlemeyi yer. Zile basmayıp gözlemcinin odaya gelmesini bekleyen çocuklar müthiş bir irade gücü sergilerler. Dikkatlerini şekerlemeden uzaklaştırmak için gözlerini kapatırlar, şarkı besteleyip söylerler, şekerlemeyi önlerinden uzağa iterler, suratlarını şekilden şekle komik hâllere sokarlar ve burunlarını karıştırırlar. 20 dakika boyunca gözlemci gelene kadar zile basmazlar ve ikinci şekerlemeyi kazanırlar.

Burada dikkati çeken husus nasıl oluyor da çocukların bir kısmı hazzı erteleyebilirken diğerleri erteleyemiyor. Bu otokontrol doğuştan mı gelir yoksa sonradan kazanılabilir mi? Sanıldığı üzere deney burada bitmiyor aksine bundan sonrası daha da önemli hâle geliyor. Yıllar sonra Marsmallow Testi’ne katılan öğrencileri incelemeye devam edip ve oluşan farkları analiz ediyorlar. Sonuç olarak henüz 5 yaşındayken 20 dakika bekleyip şekerlemeyi yemeyenler hayatlarının hem özel hem de akademik alanında daha başarılıydı, otokontrolleri diğer insanlara göre daha yüksekti. Çocukken 20 dakika bekleyip bekleyememek gelecekle ilgili büyük oranda belirleyici oluyordu. Ancak önemli bir detay daha vardı. Genel olarak testte hazzı ertelemeyi başaran grup, ileriki yıllarda da otokontrol göstermeye devam etseler de bazıları için otokontrol düzenli olarak azaldı ve kısa sürede zili çalan bazı çocuklarda ise farklı bir seyir izledi ve kendilerini daha iyi yönetebilmeye başladılar. Kitap bu karmaşıklığı anlamlandırmaya ve gelişim sürecinde belirleyici olan noktalara dikkat çekip otokontrolün güçlendirilebileceğini ve bunu nasıl yapabileceğimizi anlatıyor. Eski görüşler davranışların gerekçesini DNA’ya, çevreye ve şansa dayandırıyordu. Mischel kitabında anlattığı hikâyelerle bunların etkisini kabul etmekle birlikte en nihayetinde o nedensel zincirin sonunda eylemi yapan ve zili ne zaman çalacağına karar veren kişinin kendisi olduğuna vurgu yapar.


Walter Mischel, kitabın son kısmında otokontrol araştırmalarını şöyle özetler: “Otokontrol araştırmalarının temel mesajını özetlemem istendiğine Descartes’ın ünlü “Düşünüyorum öyleyse varım.” sözünü hatırlıyorum. Zihin, beyin ve otokontrol üzerine keşfedilenler, onun sözünden “Düşünüyorum öyleyse ne olduğumu değiştirebilirim.” sözüne geçmemizi sağlar. Çünkü nasıl düşündüğümüzü değiştirerek ne hissettiğimizi, yaptığımızı ve olduğumuzu da değiştirebiliriz. Öte yandan, eğer açıklamalarımın ardından “Ama gerçekten değişebilir miyim? sorusu gelirse, George Kelly’nin terapi danışanları ona hayatlarının kontrolünü kendi ellerine alıp alamayacaklarını sorduğunda verdiği yanıtını tekrarlıyorum. Doğrudan gözlerinin içine bakar ve şöyle sorardı: “Bunu istiyor musunuz?”


DNA ve çevre etkisinin beynimizin mimarisinde etkisi olsa da kesin olarak belirlemediği onu hayal ettiğimiz gibi şekillendirebileceğimizi ve geliştirebileceğimizi modern bilim ortaya koymaktadır. İbn-i Haldun’un “Coğrafya kaderdir.” sözünün bu bağlamda güncelliğini kaybettiğini de söyleyebiliriz. Çünkü kaderimizi şekillendirme de aktif katılımcı olabiliriz.


Fatma KÖSE


609 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

EĞİTİMLİK

eğitimi düşünen blog

bottom of page