top of page

Maskenizi Takar mısınız?

11 Marttan beri küresel salgının yaşamımızdaki etkilerini deneyimliyoruz. Başta bireysel, toplumsal, ekonomik olmak üzere birçok boyutta Covid-19 salgını sonrası alınan önlemler şüphesiz bizleri etkiledi. Bu önlemlerden en önemlileri artık slogan hâline geldi: Maske, mesafe ve hijyen. Maskeye ve fiziksel mesafeye dikkat edilmemesi, virüsün bulaşmasına davetiye çıkarıyor. Virüsün kolay bir şekilde yayılabiliyor olması, kimi insanları ürkütürken kimileri için bir anlam ifade etmiyor. Peki neden bazı insanlar bu kadar duyarlıyken bazıları kayıtsız kalabiliyor? Bu sorunun cevabını verebilmek için bazı kuramsal bilgilerden yararlanacağım.

Bilişsel modele göre olayları verdiğimiz anlam bizlerin davranışlarını etkiliyor. Örneğin, koronavirüsle ilgili haberlerin izlenmesinden sonra aklınıza gelen düşünceler “Ya bana da bulaşırsa/ Ya bu virüsten dolayı ölürsem” ise, bu duruma verdiğiniz tepkiler tekrarlayıcı bir şekilde hasta olup olmadığınızı kontrol etme, aşırı kaygılanmak gibi davranışlar olabilir. Ek olarak, alınan önlemler sonucunda işini kaybetme, maddi kazancın azalması, sosyal ortamlardan uzak durma, evde daha çok vakit geçirme gibi konular bireylerin olumsuz düşüncelere daha fazla odaklanmasına neden olabilmektedir. Arkadaşlarınızla vakit geçirmeyi çok seviyorsunuz ve salgın sürecinden ötürü onlarla fiziksel olarak aynı ortamda bulunamıyorsunuz. Aklımızdan “Aylardır yakın arkadaşlarımı görmüyorum, bu durumdan artık sıkıldım.” düşüncesi geçtiğinde tepkiniz neler olabilir? Üzüntü hissetme, depresif olma gibi şeyler olma ihtimali yüksek görünüyor. Ancak “Dünyayı etkileyen bu süreçte arkadaşlarımla aynı ortamı paylaşamamak üzüntü verici ve bu durumu kabul ediyorum. Fakat arkadaşlarımla birlikte geçirdiğim vaktin kıymetini daha iyi anlıyorum.” düşüncesi olduğunda muhtemelen tepkileriniz de farklı olacaktır.


Bir başka görüşe göre aklımızdan geçen düşüncelerin bizim kontrolümüzde olmadığı ve düşüncenin sadece bir düşünce olduğu ileri sürülüyor. Aklınıza istemediğiniz bir düşünce geldiğinde onunla ne yapıyorsunuz? Uzaklaşması için mücadele ediyor, düşünmemeye çalışıyor ya da o düşüncenin esiri olup enerjinizi tüketiyor musunuz? Bu gibi uğraşları sürekli yapıyorsanız füzyon denilen şeyi deneyimliyorsunuz demektir. Füzyon, zihnimizden geçen düşüncelerle birleşmek ve düşüncenin sizi yönlendirmesine izin vermek anlamına geliyor. Örneğin, “Ya koronavirüs bana bulaşırsa?” düşüncesi sizi sürekli cevabı olmayan sorulara götürüyor ve kaygılı, yorgun ve bitkin olmanıza neden oluyorsa bu düşünce ile birleşmiş olduğunuzu gösteriyor.


Geçmiş öğrenmelerimiz de davranışlarımızı etkileyen bir başka boyut olarak karşımıza çıkıyor. Anne-babamızın bize karşı olan tutumları, bizlerin nasıl davranacağını şekillendirmekte. Örneğin, üç yaşındaki bir çocuğun yemek masasına çarpmasından sonra ağlaması gayet doğal bir tepkiyken; annenin “Pis masa, kötü masa, oğluma nasıl vurursun.” diyerek yemek masasına vurması çocuk açısından bir o kadar garipsenecek olay. Bu gibi olayların tekrarlandığı yetiştirme modelinde sizce üç yaşındaki çocuğun büyüdüğünde olaylarla baş etme şekli nasıl olabilir? Kolayca başkalarını suçlayan, öfkesini saldırgan bir şekilde gösteren kişi olma ihtimali yüksek. Dolayısıyla bakım verenlerimizden öğrendiğimiz ve uyguladığımız birçok davranış var.


Bakım verenlerimizin bizlere olan yaklaşımının önemine nörobiyolojik açıdan baktığımızda, annenin bebeğe yönelik tutarsız tepkileri (güler yüzlü ifadenin saniyeler içerisinde öfkeli bir ifadeye dönüşmesi gibi) bebeğin nöronal gelişiminde kalıcı hasara yol açabiliyor. Çevrenizden ani duygu değişimleri yaşayan, yoğun duygular hisseden ve aşırı duygusal tepkiler veren kişilere tanık oldunuz mu? Örneğin, “Sinirden gözüm döndü ve o an neler yaptığımı hatırlamıyorum.” ifadesini çevremizde görmesek bile haberlerde muhakkak rastlamışızdır. İşte bu yaşantılardan muzdarip olan kişilerin kökeni bakım veren ile ilk yaşam deneyimlerine uzanıyor. Bu tarzda yetişen insanların empati kurabilme becerileri ise düşük olabiliyor. Örneğin, yapılan araştırmalar sınırdurum kişilik bozukluğu olan bireylerin, nötr ifadeleri olumsuz ifadelerle karıştırdığını ortaya koyuyor. Yani siz herhangi bir duygu ifadesi göstermeseniz bile sınırdurum bir kişi “Acaba bana neden sinirlendi?/Beni sıkıcı buldu.” gibi düşüncelere odaklanmış olabilir.


Sözü çok uzatmadan maske konusuna geleyim. Covid-19 araştırmaları maske takmanın, kişiler arası mesafenin 1,5 metreden fazla olmasının ve ellerin dezenfekte edilmesinin virüsün bulaşma ihtimalini azalttığını ortaya koyuyor. Bunu zaten Sağlık Bakanlığı her gün dile getiriyor. Dışarı çıktığımızda ise maskesini takan ve takmayan insanları görebiliyoruz. Peki bazı insanlar neden bu kurallara uymuyor/uyamıyor? Kurallara uyan insanlarla uymayan insanlar arasında hemen hemen her gün birkaç defa tartışmalar, hatta fiziksel ve sözel şiddet yaşandığına tanık oluyorum. Neden bu tür olaylar yaşanıyor?


Virüs zaten herkese bulaşacak o yüzden maske takmaya gerek yok./Virüs diye bir şey yok.” gibi düşüncelere odaklanmış bir kişinin kurallara uymama ihtimali oldukça fazla. Empati kurma becerileri düşük olan kişilerin de bencil davranmaları olasıdır. Öte yandan anlık bir dalgınlık yaşamasından kaynaklı kurallara uyulmama durumu da söz konusu olabilir. Maske takmayan, maskesi olmayan ya da uygun maske kullanımının olmadığı kişileri uyarırken bazı dikkat etmemiz gereken noktalar olabilir.


Uyarı yaparken uygun sözcükleri seçmemiz oldukça önemlidir. “Maskenizi takar mısınız?” cümlesini uygun bir ifadeyle dile getirdiğinizi düşünün. Bu cümleyi aynen yazdığım gibi ifade etmeniz gerekmiyor. Bulunduğunuz bağlamın şartları bu cümleyi ifade etmenizi etkileyebilir. Bunu en iyi bilen sizlersiniz. Samimi olduğunuz ilişkilerde yargılamadan nasıl iletişime geçiyorsunuz? Hangi sözcükleri seçiyorsunuz? Peki bu durum resmi ilişkilerinizde nasıl? Dolayısıyla ilk şart, yargılayıcı bir tutum içerisinde olmadan uyarıda bulunmaktır. Uyardıktan sonra aldığınız yanıt “Farkında değildim, kusura bakmayın.” ise zaten kişi maskesini hemen düzeltecek ve uygun bir şekilde kullanacaktır. Alacağınız cevap “Benim maskemden sana ne?” gibi saldırgan bir tepki ise ve siz yargılayıcı bir dille uyarmamışsanız, uyardığınız kişinin yukarıda söz ettiğim olumsuzlukları deneyimleme ihtimali oldukça fazladır. Bu durum karşısında yapılacak olan ilk şey, uyardığınız kişinin probleminin kendisiyle ilgili olduğunu hatırlamaktır. Daha sonra bu kişiyle fiziksel mesafenizi korumak ve tartışmaya girmeden uzaklaşmak, etkili bir problem çözme stratejisi olabilir. Çünkü tartışma başladığında sıklıkla yargılayıcı dil kullanılır ve çözüm yerine yeni bir problem ile karşı karşıya kalınabilir. Bir başka örnek olarak düğünlerimizi verebilirim. Malum mutlu olduğumuz ve mutluluğumuzu yakınlarımızla paylaştığımız önemli törenlerimizden birisi. Aynı zamanda maske ve mesafenin öneminin tavan yaptığı anlardan da birisi. Atalarımızdan miras aldığımız tokalaşmanın sık olduğu anlardan birisi. Kültürel oyunlarımızla “kurtlarımızı döktüğümüz” anlardan birisi. Öte yandan virüsün en kolay yayıldığı anlardan da birisi. Alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor demeyi hiç de kolay bulmuyorum. Davranış değişikliği emek ve sorumluluk ister. Ancak mutluluğumuzu paylaştığımız insanları ölüme sürükleyecek olma ihtimalini bir an bile aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Maske takmak ve mesafeyi korumak bizleri bir süre daha meşgul edecek. Bu süreyi azaltmak da uzatmak da bizim elimizde…

Dolayısıyla başta kendi sağlığınız olmak üzere sevdiklerinizi ve yakınlarınızı düşünerek davranmanız önem arz ediyor.

Sağlıcakla!


Arş. Gör. Ahmet METİN

Erciyes Üniversitesi

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü


91 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Oblomovluk

EĞİTİMLİK

eğitimi düşünen blog

bottom of page