top of page
Yazarın fotoğrafıEğitimlik

Merkezî Sınavlı Öğretmen Adayları

Güncelleme tarihi: 15 May 2020

Bir yükseköğretim tercih dönemini daha yakın zamanda tamamlamış bulunuyoruz. Birçok öğrenci eğitim fakültelerini yalnızca merkezî sınav sonuçları ile tercih etti ve yerleşti. Üniversitelerinde gerekli dersleri tamamlamaları hâlinde eğitim fakültesi öğrencileri ve pedagojik formasyon almak şartıyla diğer öğrenciler öğretmen unvanını alabilecekler. Pedagojik formasyon gibi hâlihazırda tartışma konusu olan bir sistemi es geçerek öğretmen yetiştirmek amacıyla kurulan eğitim fakültelerine öğrenci alımı üzerinden şu soruları sormak istiyorum: Yalnızca merkezî ve çoktan seçmeli sınavlar eğitim fakültelerine kabul edilmek için yeterli midir? Öğrenciler eğitim fakültelerinde verilen eğitim sonucunda bir öğretmenin sahip olması gereken niteliklerin tamamını kazanabilmekte midir?

MEB tarafından ortaya konan Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterlikleri çerçevesine göre öğretmen yeterlikleri mesleki bilgi, mesleki beceri ile tutum ve değerler temel başlıkları altında toplanmıştır. Bu başlıkların içeriğine baktığımızda sosyal ve iletişimsel becerilerin mühim bir yer teşkil ettiğini görüyoruz. Etkili iletişim, iş birliği, empati ve hoşgörü, rol model bir birey olma, kültürel ve sanatsal faaliyetlere katılma vb. gibi ilgili çerçeve maddelerinde de belirtildiği gibi bir öğretmenin sosyal, iletişimsel ve “insani” yönden de gelişmiş bir birey olması zaruri bir durumdur. Bu nitelikler ise bir kişinin üniversite çağına gelene kadar kazanmış olması gereken, kazanamaması hâlinde ise o yaştan sonra kazanması güç niteliklerdir. Eğitim fakültelerinde bu becerileri geliştirebilecek bazı dersler olmakla beraber yalnızca bu dersler aracılığıyla kendini rahatlıkla ifade eden, insani, kültürel ve iletişimsel becerileri yüksek bir öğretmen yetiştirmek özel bir çaba olmaksızın mümkün değildir. Vaziyet böyle iken eğitim fakültelerine girecek öğretmen adaylarının asgari seviyede sosyal ve iletişimsel becerilere sahip olması bir ön şarttır. Aksi hâlde bildiğini aktaramayan, sınıfına rehberlik edemeyen, hoşgörüden uzak, eğitim hayatımız boyunca çokça karşılaştığımız örneklerin devam etmesi olasıdır.


Çağımızda sıradan bir kişide dahi olması gereken yukarıdaki özelliklerin yeni kuşakların emanet edildiği öğretmenlerde ise mutlak surette bulunmasını beklemek doğaldır. Öğretmen seçme ve yerleştirme sistemimiz; kendini ifade etmekten aciz, kültürel farkındalık ve ifade yetisi düşük, öğretmenlik mesleğini yapma kabiliyeti olmayan bireylerin dahi bu sisteme dahil olmasına sebep olmaktadır. Peki bunun önüne nasıl geçebiliriz? Gelin bunun için gelişmiş veya eğitimde iyi durumda olan ülkeler ile ülkemizdeki öğretmen seçme sistemini mukayese eden Altıntaş ve Yeşiltepe’nin (2016) ülkemize yönelik öğretmen seçme noktasındaki önerilerinden birkaçına göz atalım:

  • Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Macaristan, İrlanda, İsrail, Kore, İskoçya, Slovenya, Slovak Cumhuriyeti, olduğu gibi öğretmen adayları üniversiteye alınırken, mesleğe girerken ve ilerlerken mülakata alınması,

  • Fransa ve İngiltere’ de olduğu gibi dilin hatasız kullanılması (grameri doğru bir biçimde kullanma, doğru konuşmaları ve yazmaları),

  • İlk seçici kriterin insan ilişkileri, kişilikleri ve bazı becerilere sahip kişilerin (sosyal, fiziksel, iletişim ve psikoloji vb.) seçilmesi,

  • İngiltere ve Portekiz’de olduğu gibi yetenek sınavı ve becerilerinin belirlenmesi.

Yine benzer bir çalışma olarak AB ülkeleri ve Türkiye’deki öğretmen yetiştirme programlarını inceleyen Özer ve Alkan (2017) “Eğitim fakülteleri, öğrencilerini seçerken iletişim becerilerine dikkat etmelidir.” ve “Eğitim fakülteleri, öğrencilerini kendileri seçmelidir.” gibi sonuçlara ulaşmıştır. Diğer taraftan Kahramanoğlu ve Bay (2016) çalışmalarında eğitim fakültelerine öğretmen adayı alımlarında mevcut yöntemin yetersiz olduğunu ve öğrencilerde ilgi, tutum, kişisel özellik, beceri ve entelektüel düzey gibi özelliklerin de dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Literatürdeki farklı çalışmalar incelendiğinde de üniversite giriş sınavının yine tek başına yetersiz olduğuna dikkat çekilmiş, eğitim fakültelerine girişte iletişim becerilerinin de dikkate alındığı bir değerlendirmenin olması gerektiği savunulmuştur.


Bizim dikkat çektiğimiz noktalar, nitelikler ve Öğretmen Mesleği Genel Yeterlilikleri çerçevesindeki yeterliklerle mevzubahis gelişmiş veya eğitimde iyi durumdaki ülkelerin öğretmen adayı seçme yönteminin örtüştüğü gözükmektedir. Ülkemizde bu ve benzeri yöntemlerin uygulanması noktasında en mühim kaygılardan biri ölçme ve değerlendirmenin objektifliği noktasındadır. Bu kaygıyı yerinde bulmakla beraber kaygılarımızdan dolayı öğretmen olma yetisine ve kişiliğine sahip olmayan bireylerin öğretmen olabilmesine yol açmanın geleceğimiz açısından birçok problemin devam etmesine sebep olacağını düşünüyorum. Ölçme ve değerlendirmenin objektifliğine yönelik gerekli tedbirleri şüphe oluşturmayacak şekilde almamız hâlinde yukarıdaki önerileri uygulamamız mümkün olacaktır.


Özetle öğretmen adayı seçimlerinde merkezî sınavları tek ölçüt olarak kabul etmek sorunlu bir durumdur. Bu durumu ortadan kaldırmak öğretmen adaylarının sosyal, iletişimsel, dilsel ve “insani” becerilerini de dikkate alan ölçütler koymakla mümkün olabilir. Bunun için çeşitli kişilik envanterleri uygulanabilir, öğretmen adaylarından mesleği seçme nedenini, bu meslek için kendini uygun ve yeterli görüp görmediğini anlattığı bir niyet mektubu alınabilir, yine kişisel ve iletişimsel yönünü incelemek için sözlü sınav (mülakat) yapmak mümkün olabilir. Tabii bunun yanı sıra ortaöğretimdeki başarısı, çalışmaları ve üniversiteye giriş sınavındaki başarısı da yine nihai değerlendirmeye etki etmelidir. Bu ve benzeri çözüm önerileri üzerine çalışılabilir, yeni öneriler ortaya konabilir; bunu ifade etmekle beraber yazımda yalnızca merkezî sınavla eğitim fakültelerine kabul edilmenin doğru olmadığı noktasında bir farkındalık oluşturmaya çalıştım. Doğan Cüceloğlu ve İrfan Erdoğan hocaların dediği gibi öğretmen olmak bir cana dokunmaktır. İyi bir insan olmak ve sağlıklı iletişim kurabilmek ise bir cana dokunabilmenin, öğrencinin gönlüne girmenin yegâne yoludur.


Selçuk Emre ERGÜT

27.08.2019



Başvurular

1. Altıntaş, G., & Yeşiltepe, M. (2016). Karşılaştırmalı Öğretmen Yetiştirme. Batı Anadolu Eğitim Bilimleri Dergisi (BAED), INOVED Özel Sayı, 225-250.

2. Özer, B., & Alkan, S. (2017). AB ve Türkiye Öğretmen Yetiştirme Programlarının Karşılaştırılması ve Türkiye için Bir Model Önerisi. Disiplinlerarası Eğitim Araştırmaları Dergisi, 1(1), 62-95.

3. Kahramanoğlu, R., & Bay, E. (2016). Öğretmen Yetiştiren Kurumlar için Giriş Standartlarının Belirlenmesi: Delphi Çalışması. Eğitim ve Bilim, 115-136.

4. Cüceloğlu, D., & Erdoğan, İ. (2015). Öğretmen Olmak. İstanbul: Final Kültür Sanat Yayınları.

182 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


EĞİTİMLİK

eğitimi düşünen blog

bottom of page