top of page

Subjektif Yaklaşımın İnsan Doğasındaki ve Eğitim Sistemindeki Rolü

Eğitim ve İnsan Doğası: Subjektifliğin Rolü

Eğitim, bir toplumun ilerlemesi için temel bir yapı taşıdır. Ancak eğitimin doğası ve amacı, çoğu zaman geniş bir tartışma konusu olmuştur. Eğitim sistemi, genellikle toplumun belirlediği bir dizi değer ve normla şekillenir. Bu nedenle eğitimdeki objektiflik iddiası çoğu zaman tartışmalıdır. Çünkü her birey, deneyimlerine dayalı olarak farklı bir arka plan ve bakış açısı inşa eder. Burada devreye giren önemli bir kavram ise subjektifliktir. İnsan doğası, özünde çok katmanlı ve subjektiftir. Dolayısıyla eğitimin de bu özelliği yansıtması kaçınılmazdır.


Eğitimde Subjektiflik Nedir?

Subjektiflik, bireyin kendi deneyimlerinden, duygularından, düşüncelerinden ve değer yargılarından etkilenen bir bakış açısını ifade eder. Her bireyin dünyayı algılayışı, toplumsal koşullar ve kişisel geçmişiyle şekillenir. Bu da eğitimin bir yansıması olarak öğrencilere sunulan bilginin ve öğretim yöntemlerinin farklılıklar gösterdiği anlamına gelir. Her birey, öğretmeninden aldığı eğitimle ya da öğrendiği kavramlarla farklı şekillerde ilişki kurar.

ree

Eğitim ve İnsan Doğasının Katmanları

İnsan doğası, çok çeşitli yönleriyle incelenebilecek bir konudur. Her birey, sadece zekâ düzeyiyle ya da öğrenme kapasitesiyle tanımlanamaz. Duygusal zekâ, sosyal beceriler, değerler ve inançlar gibi faktörler de insanların eğitim süreçlerini derinden etkiler. Bir öğrencinin öğrenme sürecine ne kadar dâhil olduğu; yalnızca öğretmenin bilgiyi ne kadar etkili sunduğuyla değil, aynı zamanda öğrencinin içsel dünyasıyla da ilgilidir. Eğitimin başarıya ulaşabilmesi için bu içsel dünya göz önünde bulundurulmalıdır.


Subjektifliğin Eğitimdeki Yeri

Eğitimde subjektiflik, her öğrencinin öğrenme sürecine farklı bir şekilde yaklaşmasını sağlar. Bazı öğrenciler görsel materyallerle daha iyi öğrenir, bazıları ise duygusal bağ kurarak bilgiyi daha iyi içselleştirir. Dolayısıyla eğitimin bireyselleştirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bugün, eğitimde kişiye özel yaklaşımlar, çok daha fazla önem kazanmaktadır. Her öğrencinin ihtiyaçları, öğrenme tarzları ve hedefleri farklıdır. Eğitimde tek tip bir yöntemle herkese aynı bilgiyi sunmak, bu çeşitliliği göz ardı etmek anlamına gelir.


Toplumsal Normlar ve Eğitim

Ancak eğitimdeki subjektifliğin tamamen bireysel olmaktan uzak olduğu da göz ardı edilmemelidir. Eğitim, aynı zamanda toplumun kültürel normlarını, değerlerini ve ideallerini yansıtan bir süreçtir. Bu noktada, eğitim sistemleri toplumun ortak değerlerine dayalı olarak şekillenir. Ancak, bu normlar ve değerler her zaman herkes için geçerli olmayabilir. Eğitimdeki objektiflik, genellikle toplumsal normların doğruluğu ve evrenselliği üzerinden inşa edilmeye çalışılsa da bu normlar farklı kültürler ve bireyler için farklı anlamlar taşır.


Sonuç: Eğitimde Subjektifliğin İleriye Dönük Rolü

Günümüz eğitim anlayışı, bireysel farklılıkları kabul eden, kişiye özel yaklaşımlar geliştirmeye yönelik bir evrim geçiriyor. Bu evrim, eğitimdeki subjektifliğin daha fazla yer bulacağı ve her öğrencinin benzersiz potansiyelini en iyi şekilde geliştirebileceği bir yapıyı mümkün kılacaktır. İnsan doğasının özünde var olan subjektiflik, eğitimin evrimine yön verirken aynı zamanda öğretmenlerin ve öğrencilerin daha derin bir bağ kurmalarına olanak tanıyacaktır.


Eğitimde daha fazla insan odaklı bir yaklaşım benimsenmeli, her bireyin kendine özgü özellikleri dikkate alınarak daha etkili ve anlamlı bir öğrenme süreci sağlanmalıdır. Sonuç olarak eğitimin sadece bir bilgi aktarma aracı değil, insan doğasını anlamaya ve geliştirmeye yönelik bir yolculuk olduğunun farkına varmalıyız.


Subjektif yaklaşım, bireyin duygu, düşünce, inanç ve deneyimlerinin objektif verilerden daha fazla öne çıktığı bir bakış açısını ifade eder. İnsan doğasında ve eğitim sistemindeki rolü hem bireysel gelişim hem de toplumsal yapı açısından oldukça önemlidir.


İnsan Doğasında Subjektif Yaklaşım

İnsan doğasında subjektif yaklaşım, bireylerin dünya görüşlerinin, algılarının ve duygusal tepkilerinin, dışsal gerçeklikten bağımsız olarak şekillendiğini gösterir. Bu, özellikle insanın içsel deneyimlerine ve bireysel farkındalığına dayalı bir dünya görüşü oluşturur. İnsanlar, olayları ve çevrelerini kişisel algıları, geçmiş deneyimleri, değerleri ve inançları çerçevesinde değerlendirirler. Bu da insanların birbirinden farklı dünyalar yaratmalarına yol açar. Örneğin:

  1. Duygular ve Empati: Bir kişinin bir duruma nasıl tepki vereceği, sadece objektif bir bakış açısına değil, aynı zamanda kişisel deneyimlerine, duygularına ve empati kapasitesine bağlıdır. Bu durum, insanın başkalarıyla nasıl iletişim kurduğunu ve ilişkilerde nasıl davrandığını etkiler.

  2. Bireysel Farklılıklar: Her bireyin kişisel tarihi, sosyal çevresi, değerleri ve algıları farklıdır. Bu da insanın dünyayı nasıl gördüğünü, nasıl hissettiğini ve nasıl düşündüğünü etkiler. Bir kişinin bir durumu "iyi" ya da "kötü" olarak değerlendirmesi tamamen subjektif bir süreçtir.


Eğitim Sistemindeki Subjektif Yaklaşım

Eğitim sistemi de subjektif yaklaşımın etkilerini taşır ancak bu durum bazen hem pozitif hem de negatif sonuçlar doğurabilir. Eğitimde subjektiflik, öğrencilerin bireysel düşünme süreçlerini, yaratıcı yeteneklerini ve eleştirel bakış açılarını geliştirmeyi hedefleyen yaklaşımlar olarak ortaya çıkabilir.

  1. Öğrenci Merkezli Eğitim: Bu yaklaşımda öğrencinin düşünce ve deneyimleri ön planda tutulur. Öğrencinin duygu ve düşüncelerine değer verilir, bu da onların özgür düşünme becerilerini geliştirir. Eğitimde bireyin özgün düşünce yapısının ve algısının öne çıkarılması, yaratıcı çözümler üretme yeteneğini artırabilir.

  2. Değer ve İnanç Sistemleri: Eğitimde subjektif yaklaşım, öğrencilerin kendi değer sistemlerini oluşturma sürecine katkıda bulunur. Farklı kültürel ve bireysel arka planlara sahip öğrenciler, eğitim sürecinde farklı algılara sahip olabilirler. Bu durum, öğrencinin sosyal, kültürel ve etik değerler üzerine düşünmelerini sağlar. Ancak bu, bazen taraflılık ya da genellemelerle sonuçlanabilir.

  3. Yaratıcılık ve Eleştirel Düşünme: Subjektif yaklaşım, öğrencilerin yaratıcı düşünmelerini ve kendilerine özgü çözümler üretmelerini teşvik eder. Bununla birlikte aşırı subjektiflik eğitimde doğru ve yanlış anlayışını zorlaştırabilir. Öğrencilerin sadece kendi görüşlerine dayalı düşünmesi, bazen gerçek dünyada var olan ve herkesi ilgilendiren genel bilgilerle çatışabilir.

  4. Subjektif Değerlendirmeler: Öğretmenlerin, öğrencileri değerlendirirken sadece herkeste var olan genel kriterlere değil, aynı zamanda öğrenciye dair kişisel algılarına ve deneyimlerine dayalı kararlar vermesi, eğitimde subjektif yaklaşımın rolünü artırabilir. Bu durum, bazı öğrencilerin lehine veya aleyhine olabilir.


Sonuç olarak, subjektif yaklaşım insan doğasında ve eğitimde önemli bir rol oynar ancak bu yaklaşımın denge içinde kullanılması gerekir. Bireysel farkındalık, empati ve yaratıcı düşünme gibi olumlu etkiler sağlasa da genellemelerden kaçınılması gerektiği unutulmamalıdır.


Bireylerin farklılık ve çeşitliliği, toplumdaki liderleri, hizmetkârları, aykırıları, marjinalleri belirleyerek rol ve statülerin çeşitliliğini besler. Bu farklılık ve çeşitlilik toplumda rastgele dağılmaz (böyle bir şey toplumu düzensizliğe sürüklerdi), hiyerarşiyle ve yarı-rastlantısal biçimde rollerle bütünleşmiştir; bu durum da toplumun öz örgütlenmesine (düzen/düzensizlik) belli bir esneklik kazandırır. Hatta bireysel farklılıkların bir anlamda, içine nakşoldukları statü ve mevki hiyerarşisinde bir farklılaşma ürettiklerini söyleyelim (Morin, 2017).


Bireysel farklılıkları da anlayıp bu farklılıkları gerçeğin merkezine alarak bir eğitim politikası benimsemek kaliteli bir eğitimin olmazsa olmazıdır. Bu da esasen eğitimde subjektif, yani o öğrenciye özgü yaklaşımın benimsenmesini gerektirir. 


Objektif, zor bir ilmi tavırdır. Bu zorluk sosyal konularda daha da çoğalır (Arvasi, 2015). Kaldı ki sosyal konular, hele ki eğitim söz konusu olunca subjektif, yani o öğrenciye özgü yaklaşımın benimsenmesi daha fazla önem kazanmaktadır. Bir de yalnızca öğrenci açısından değil, bir insan doğasını da ele alarak konuyu irdelemek gerekir. Hiç şüphesiz canlılar içinde en çok sübjektifleşebileni insandır (Arvasi, 2015). Subjektif tutumun, eğitimde ve daha da mühimi hiyerarşik farklılaşma üretimi esnasında önemi daha da belirgin hâle gelir. Bu üretim sürecinde, toplum bireyler aşırı pattern'lere (dokulara), bilhassa sınıflara ve rollere de sahiptir ve bireyler gençlikten yetişkinliğe ve ihtiyarlığa, bir sınıftan diğerine, bir rolden öbürüne geçerken hiyerarşik mevki sıralamasında ilerler veya gerilerken bu pattern'ler değişmeden kalırlar. Dolayısıyla, bireylerden bağımsız toplumsal, “nesnel” bir yapı söz konusudur; gerçi bu yapı bireysiz var olamaz ve çeşitliliğini de bireysel çeşitliliğe borçludur. Karşılığında bu yapı, bireylere belli bir bağımsızlık kazandırır, zira bireyler hiyerarşi içinde rastgele hareket edemedikleri gibi, toplumsal rolleriyle de tam manasıyla özdeşleşemezler (Morin, 2017).


Bundan dolayıdır ki bireyi ve toplumu sübjektif bir yaklaşım olmaksızın ele alabilmek ve sorunlara çözüm bulabilmek çok zordur. Bu gerçek eğitimde öğrenciye yaklaşım için de aynıdır. Ve eğitimde de her öğrenciyi sübjektif değerlendirme ve yaklaşımla ele almak onların daha derin bir anlayış geliştirmesine yardımcı olabilir. Bu da eğitimde öğrencilerin bireysel deneyimlerinin ve algılarının dikkate alınması sonucu ortaya çıkacak olan bireysel farkındalıklar, donanımlar ve potansiyellerle birleştiğinde o öğrenciye özgü bir sübjektif değer meydana gelmiş olur ki zaten bireyi birey yapan olmazsa olmaz şey de sahip olduğu sübjektif değerlerin toplamıdır. 


Hattâ insanın sübjektif değeri objektif değerinden çok yüksektir. Biz insana sadece belli bir elementler kompozisyonu veya protein deposu gözü ile bakamayız. Sevgiye ve saygıya değer olan insana subjektif bir gözle bakıyoruz demektir. İnsan, insana 46 kromozomlu bir zigotun gelişmiş şeklinden öte bir gözle bakmaktadır (Arvasi, 2015). 


İşte insan, insanı 46 kromozomlu bir zigotun gelişmiş şeklinden öte bir gözle bakıp insanı sadece bir organizma olarak değil bir medeniyet, bir gelecek yaratıcısı olarak, hatta varlığın sırrı olarak gördüğü için diğer canlılardan ayırmaktadır ve objektif değil subjektif bir bakış açısını benimser. 


Eğitim de insanı merkezine alan bir olgu olduğundan dolayı esasen bir insan yetiştiren değil, bir medeniyet, bir gelecek yaratıcısı, hatta bir şahsiyet inşa eden kutsal bir müessesedir. Bu yüzden iyi bir eğitimde sübjektifliğin önemi büyüktür. 


Uğur Utkan

MEB - Tarih Öğretmeni


Kaynakça

Arvasi, Seyyid Ahmed (2015). Eğitim Sosyolojisi. Bilgeoğuz Yayınları

Morin, Edgar (2017). Yitik Paradigma: İnsan Doğası (Çev., Devrim Çetinkasap). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

 
 
 

Commentaires


EĞİTİMLİK

eğitimi düşünen blog

E-Posta Bültenimize Abone Olun!

Teşekkür ederiz :)

  • Gri Instagram Simge
  • Gri YouTube Simgesi

Copyright © 2019-2024  Eğitimlik - Eğitimi Düşünen Blog

egitimlikblog@gmail.com

bottom of page