“Travma olaylar değildir, travma yaralanmak demektir. Yani travma taşıdığımız bir yaradır ve çok acı olaylar olmadan da yaralanabilirsiniz. İnsanların size kötü bir şey yapmasına gerek yok. Olması gereken iyi şeylerin olmaması da bizi yaralar. Mesela insanları vurarak yaralayabilirsiniz, aynı zamanda insanların ihtiyaçlarını karşılamayarak da yaralayabilirsiniz. Bu açıdan bakarsak insanlar olarak belli duygusal ihtiyaçlarımız var. Bu duygusal ihtiyaçlarımız toplum tarafından sadece karşılanmamakla kalmıyor, süreğen şekilde ezilip, görmezden gelinip geçiliyor. Yani birçok çocuk sadece başına gelen olaylardan değil olması gerekip de olmamış olaylardan dolayı travmatize oluyor. Travma başımıza gelen olaylardan dolayı içimizde neler olduğudur. Buna göre travmayı bedenimizde de yansımaları bulunan içsel bir yara olarak tanımlamak onu iyileştirmeye yardımcı olur” diyor Dr. Gabor Mate…
Böyle bir giriş yazısıyla başlamak istedim travma konusuna.
Çok popüler malum travma kavramı…
Günümüz insan sorunu aslında. Hemen her olaydan çabucak etkileniyoruz, psikolojimiz bozuluyor, travmatize oluyoruz. Sonra bu etkiyle kimi nasıl suçlasak diye düşünüp dururken olayı aileye anne- babaya ya da okula-öğretmene dayatıp bi ton sözde travmatik anı oluşturuyoruz zihnimizde. Aslında, travmatik acılar diye ulu orta anlatanlar gerçekten derin travmalar yaşamış mıdır diye düşünüyorum ben de her okuduğum ya da dinlediğim cümlede. Çünkü gerçekten ağır, kapanmayan yaralar çok kolay paylaşılabilir mi ya da yazılıp çizilebilir mi diye düşünüyor insan ister istemez. Tabi ki bu pek de mümkün değil… Çünkü travma dediğimiz şey ağır bi şey. Şunu yaşadım da başıma bu geldi de psikolojim şöyle bozuldu böyle dağıldı diyerek ballandıra ballandıra anlatılacak hatıralardan ibaret değil yani…
Travma, bireyin kontrol hissini zorlaştıran, son derece rahatsız edici bir olaydır. Travmatik olaylara karşı verilen psikolojik ve duygusal tepkiler, yoğun duyguları, kâbusları, yeme ve uyku rahatsızlıklarını, benzer olaylara karşı verilen panik tepkileri, ilişki sorunlarını ve fiziksel belirtileri içerir. Ve çoğunlukla da dile getirilemez. Deliriyor olduğunuzu düşünürsünüz, içiniz her anımsamada biraz daha fazla yanar fakat bunları çok rahat dışa yansıtarak ya da geçmişi suçlayarak duygu sömürü yapacak mecaliniz olmaz. Maya Angelou “…derinlerimizde öyle bir şok yaşarız ki daha derimiz hissetmeden benliğimiz özümser” diyor psikolojik travma oluşunu. Ve o şok durumu aylar yıllar belki de bir ömür sürebilir unutamadan.
Her şok durumu veya acı travmaya neden olur mu bilemeyiz ama önemli olan aslında travma ile olumsuz yaşantıları birbirinden ayırmaktır. Yani yaşam denilen döngüde başımıza her an her şey gelebiliyor. Güllük gülistanlık bir ömür sürmemiz hele ki bu şartlarda pek de mümkün değil. Başımıza gelen her olumsuz durumu travma diye adlandırmak mantıklı da değil. Travmayı olumsuz yaşantıdan ayıran en belirgin şey, hayat akışımızda yarattığı şok durumu ve büyük boşluklardır. Van Der Kolk diyor ki “ olayı her hatırladığımızda veya her tetiklendiğimizde o ilk andaki fiziksel tepkiyi verir…aynı kalp çarpıntısını, terlemeyi ve büyük stresi”...
Başlangıca dönersek travma olayın kendisi olmasından ziyade beynimizin ona verdiği tepkidir. Kimisi için ağır olaylar bile travma yaratmazken kimisi için de çok basit gibi algılanabilecek durumlar özellikle yeterli sosyal destekten yoksun kalırsa travma yaratabilir. Saldırı, deprem, kazalar, diğer doğal afetler ya da hayatımızı tehlikeye sokacak olaylar büyük bir travma etkisi yaratırken utanç, değersizlik, suçluluk, şiddet görmek, ayrımcılık, sürekli çatışma ortamı, ihanet, yasal sorunlar, maddi zorluklar, sevgisizlik gibi durumlara sürekli maruz kalmak da travma yaratabilir. Olumsuz bir durumun kişiyi nasıl etkilediği; büyük ölçüde, bireyin geçmiş yaşantıları, inançları, algıları, beklentileri ve değerleri gibi faktörlere de bağlıdır. O nedenle yaşanılan her olaya aynı tepkiler vermediğimiz gibi benzer psikolojik etkilerin de olması mümkün değildir. Örneğin, deprem yaşamış her bireye travma sonrası stres bozukluğu teşhisi konmaz veya tümünde travma sonrası belirtiler gözlemlenmeyebilir. Önemli olan ne yaşadığımızdan çok, nasıl yorumladığımız ve yaşanılan olayın bizi neye çevirdiğidir. Yine önemli olan travmatik olayların yaşanmasından sonraki süreçte illaki güçlü görüneceğiz, iradesi güçlü bir görüntü sergileyeceğiz diye bir durum da yoktur. Yani travma yaşamak psikolojik zayıflık olmadığı gibi kaçınma davranışları göstermek, yok saymak da bizi güçlü kılmaz. Mesele baş etme şeklimiz ve mücadelemizdir. Ve en önemlisi de yaşanılan olayları nasıl yorumladığımızdır.
Travma yaşamış olmak evet acıdır baş edilmesi zordur, kırılganlık yaratır, sarsar bizi fakat geçici bir hayatta kalıcı hasar aramak, buna takılı kalmak, isyan etmek faydasızdır. Hele ki geçmiş yaşantıları bugünkü koşullara kıyaslayarak bana bunları yaşattılar diye günah keçisi aramak kimseyi iyileştirmez. İstesek de istemesek de iyi ve kötü her şey geçicidir. Geçmişe zincirlerle bağlı değiliz ne yaşamış olursak olalım bugüne gölge düşürmek zihinsel bir seçimdir. Sonuç olarak geçmişi suçlayarak bugünü iyileştiremeyiz, geçmişin acılarına gözyaşı dökerek kimsenin içini karartmamak lazım diye konuya toparlayayım. 😊
Ve son söz…
“Hasarlardan ibaret değilsin ve hayatta kalmayı nasıl başardığın kimseyi ilgilendirmez.”(Nitika Gill)
Daha iyi günlere…
Nermin ELMAS
Commentaires