top of page

Eğitim ve Fırsatları Her Yönüyle Eşit mi?

Güncelleme tarihi: 28 Mar 2020

Yazılara soru ile başlamak biz kendini amatör görenlerin en büyük kurtarıcısıdır. Lakin bugün genel-geçer bir kurtarıcı değil, tartışmamızın ve araştırmaların temelini oluşturacaktır. Sizce; ‘Fırsat eşitsizliği çocukların başarılarını nasıl etkilemekte, bu açık -eğer varsa- ne sürede oluşur ve nasıl kapanır?’.

Şu herkesin kabul edebileceği bir gerçektir ki doğduğumuz coğrafyayı ve ailemizi belirleme hakkı bize dilekçe karşılığında sunulmamış bir seçenek. New York’ta borsa ile uğraşan bir ailenin ortanca çocuğu olarak doğmuş ve listesinin 4. sırasında babası kadar iyi bir golf oyuncusu olmak isteyen bir çocuk ile üzeriden dalış yapan bir jetin sonik patlamaları arasında hayata tutunmaya çalışan bir çocuğun doğduğu andan itibaren kazandığı ikinci temel yaşam hakkı üzerinde eşit kulvarda koştuğu nasıl düşünülebilir? Bunun gerçekten de kadranın iki zıt kutbu olduğunu düşünebilirsiniz ama biz insanlar ihtimallerin en uç noktaları ile düşünür ama bir gül dikeninin dahi patlatamayacağı kadar yumuşak hayallerin nefesiyle şişirilmiş balonlarla göğe ulaşmak isteriz. Ulaştığımız yerde ne bir korku ne de bir keder…


Her insan dünyaya en büyük ayrıcalık olan kompleks bir beyin yapısı ve düşünüş sistemi ile gelir. Henüz yeni dikilmiş bir fidan kadar narin ve değişime açık olan zihnimiz, köklerinin ilk kez buluştuğu topraklarda serpilecek ve can suları ile oraya ulaşacaktır. Ama bu iş tek taraflı olacak kadar basit değil maalesef. Sayısal verilere boğmak istemem ama yaklaşık 100 milyar nöron bağı ile ilk nefesimizi alırız. İşte o bağlar yardımcı tekerlekleri bir kenara bırakıp özgürce pedal sallamaktan tutun da üniversite puanlarımıza kadar belirleyici olabiliyor. Bu veriler üzerine şu sorular akıllara gelir: “Nöral ve bağ olarak zengin bir beyin ayrıcalıklı mıdır, böyle birisi düşük bir gelir profilinin oluşturduğu bir ortamda doğarsa ne olur? Neyse ki bu konuyu daha öncesinde alanında uzman olan birçok bilim adamı çalışmıştır. Columbia Üniversitesinden nörolog Kimberly Noble ve Elizabeth Sowell gelir düzeyi ve beyin gelişimi üzerine 3 ve 20 yaşlar arasından 1099 çocuk ve beyni üzerinden görüntüleme cihazları ile yaptığı çalışmalar sonucunda beynimizin düşünmeden hafıza ve konuşmaya kadar pek çok fonksiyonunu gerçekleştiren serebral dokularda farklılıklar görülmüştür. Ne yazık ki cüzdanın kabarıklığı ile korteksin büyüklüğü arasında bir yönden ilişki vardır. Araştırmalar çoğu şeyi ortaya koysa da bunlar kapatılamaz boşluklar değildir. Çözümü zorlaştıran etmenlerin içinde pastanın en büyük payını sistematik çabaların yetersizliği almaktadır. Lakin parasal eksikliği bilgi ile kapatabiliyor olmak da oldukça iyi bir haber.


Bahsedilenlere büyük resim üzerinden bakıldığında boşluklar yeni boşlukları doğuruyor. Ayının en az 4 gününü sergilere, tiyatrolara, dans kursuna ve daha nicesine ayıran bir çocuk ile daha alnının teri dinmemiş bir çocuğun vizyonu, bakış açışı ve kelime hazinesi nasıl karşılaştırılabilir? Bunu bir yönüyle romantik olarak dile getirmiş olsak da başlı başına bilimsel bir araştırma konusu öyle değil mi? Neyse ki bu konu üzerine yapılan araştırmalara bir tarayıcı sekmesi kadar yakınız. Hadi hep birlikte bu konu üzerine eğilenlerin sonuçlarına göz atalım. Bir sosyoloji profesörü olan Meredith Phillips, çalışmalarıyla yüksek gelir profiline sahip bir aile üyesinin alt gelirli aile çocuklarına göre 3 yaşına kadar 30 milyon daha fazla kelime konuşarak yetiştiğini gözler önüne seriyor. Bu özgüvenli bir konuşmadan âşık olduğu kişiye akrostiş şiir yazmaya kadar her alanda farklılık katabilecek bir ayrıcalıktır. Hazır durum ortada iken başarılı olanlar hep bu yüksek gelir profilinden ailelerin çocukları mı? Geri kalanları dairenin içinde olanları açık hava sinemasından mı seyrediyor sadece. Cevap tabiî ki hayır! Kavramlar iki uçlu öylesine güçlü bir cendere üzerinde eşitleniyor elbette. Üzerinde de şu yazıyor: Okul öncesi eğitim. İşte çocuğun ilk yıllarında uyaranların sonucunda kazanamadığı edinimi anaokulu dediğimiz bu ortam karşılıyor. Büyümüş de küçülmüş dedirtecek cümlelerin kozalarından çıktığı, uğultunun yerini şen şakrak gülüşmelerin aldığı büyük bir kovan doğrusu. İşlem sonrası düzeye ulaşmış bizlerin dahi yorumlarında geçiremeyeceği kimi kelimeler onlar için tarif edilemez bir sevinç kaynağı. Bakışımızı daha da geriye çevirdiğimizde okul öncesi eğitim de yetersiz değil ‘geç’ kalabiliyor. Bahsettiğim fidan can suyuna neden bu kadar geç kavuşsun ki? Daha boyun kaslarını kontrol edip rahatça kucağımızda taşıdığınız aylarındaki bebeğinize kitap okumak, sayfalara dokunup o ilk dozu almasını sağlamak, ilk adımlarını bir ormanda atıp ağaçları adlarıyla tanıtmak ve hatta reçel yaparken nasıl yapıldığını anlatmak… Farkındalık bir kader değildir, sorunların kalıcılığı ise kayıtsız kalınmasındandır.


Paragraflar boyunca verileri yorumladık. Eğitimin önemini öylesine basit cümleler ile dile getirmek benim için çok büyük bir ihanet. Haydi! Gözlerimizi satırların yazılı olduğu ekranlarımızdan kaldırıp emeklerin kendisini yansıtan vicdan aynasında şu soruyu soralım: Ben bu farkındalığın neresindeyim?


Ahmet DEMİRCİ



Referanslar

1. Noble, K. G., Houston, S. M., Brito, N. H., et al. (2015). Family income, parental education and brain structure in children and adolescents. Nature neuroscience, 18(5), 773.

2. Phillips, M. (2011). Parenting, time use, and disparities in academic outcomes. In G. J Duncan, & Murnane, R. J. (Eds.), Whither Opportunity, pp. 207-228. New York: Russell Sage Foundation.

82 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ÖĞRETMENİM

EĞİTİMLİK

eğitimi düşünen blog

bottom of page