Çoktur bu ülkenin evlatları. Ahmetler, Hasanlar, Coşkunlar hepsi farklıdır onların. Şanlıurfa’dan, Artvin’den, İstanbul’dan, Kayseri’den yine seve seve görev yapacakları ülkemizin her köşesinden gelirler. Bir amaçla büyürler. Kimi marangoz olmak ister, reçine kokulu bir bardaktan çay içmenin tadı farklıdır değil mi? Otomobil tamirciliği nasıldır, damla damla akan ter sonrası saat gibi çalışan bir dizel motorunun sesi ve kendine has rönalti titreşimi. Bir de değişime şahit olmak var. Öğretmen olmak isteyen de vardır. “Öğretmenim, yelkovan dakikayı; akrep saati gösterir.” İşte bu söz bir öğretmen için çok şey ifade eder. Değişimi ve gelişimi daha iyi gözlemleyebileceğimiz meslek konusunda tartışabilirim sizinle.
Bu aşkla yola çıkmış yeni atanan bir öğretmenin bir yılını belgesel tadında ele almış bir filmdir İki Dil Bir Bavul. Yıl 2008, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde Demirci köyüne atanmış ‘horoz kentli öğretmen’ Emre Aydın ve hem iletişim hem de kültürel fark yaşayacağı iki dönemlik eğitim serüveni. Tek sınıflı bir okul, yanında fazlasıyla başını sokabileceği bir lojman ve ışığı ile soğuk kış gecelerini ısıtabilecek bir amaç… Bir Türkçe öğretmeni adayı olarak daha iyisini tahayyül edemiyorum. Zülküfler, Ahmetler, Berfinler, Muhammetler bu amacın bir telkâri inceliğinde işlendiği en güzel ürünlerdir en kaba tabirle. Altın da elmas da işleye işleye değer kazanmaz mı?
“Bir toplumun değeri, onlara değer katanlara verdikleri değerler ile değerlendirilir.” demiş bizden önce yaşayan bir büyük ve bu ‘sosyal matematik’ içerisinde yapılan sağlamaları defalarca göreceğimiz hiç bilinmeyenli çok sevilenli bir denklemdir. Cevabının soruda saklı olduğu bir gerçekliğin izleyicilerinin önünde iki perdede tek solukta sahnelendiği bir oyun. Karakterlere can verenler anın yaşayanları ve senaryonun temelleri duygular, sezgiler, fark edişler… Kapalı gişe oynamakta.
Doğrusu ben bu filmi 2006’da yaşça küçük ağabeyimin sınıf öğretmeni olarak atandığı Yozgat’ın Çekerek ilçesinin Yukarıoba köyünde ön sıradan izlemiştim. Neşet Ertaş türkülerini dağlara haykıran kamyonumuzun kasasından tüm köylünün yardımı ile indirilen eşyalardan, yöresel yemeklerin en lezzetli tatlarından, onardığı okuldan, lojmandan ve saçtığı ışıklardan özümsemiştim. Kendisine dünyanın en güzel güllerini yetiştirmeyi amaç edinen kişiler, bu yolda ne terlemekten ne yorulmaktan ne de önüne çıkan engelleri aşmaktan yılanlardır. İyi seyirler…
Ahmet DEMİRCİ
Çok güzel bir yazı. Sitenizde yer alan diğer içerikler de kaliteli. Keyifle okudum. Takipteyim.
Kendisine dünyanın en güzel güllerini yetiştirmeyi amaç edinen kişiler, bu yolda ne terlemekten ne yorulmaktan ne de önüne çıkan engelleri aşmaktan yılanlardır.🤗❤️