top of page

The Social Dilemma (Sosyal İkilem)

Güncelleme tarihi: 6 Ara 2020


Yukarıdaki görselde Sosyal İkilem (The Social Dilemma) belgeselinde geçen bazı cümleler görmektesiniz. Neden bu kadar çok alıntı yaptığımı merak etmiş olabilirsiniz. Hem bir cümleyi alıntılamak için seçsem diğerlerini es geçeceğim düşüncesinin önüne geçmek hem yapıma dair zihninizde kapsamlı bir öngörü oluşturabilmek istediğim için alıntılar çokça.


Sosyal İkilem belgeseli 2020’de yayımlanmıştır. Bu belgesel “İnternetin ve sosyal medyanın insan hayatında böylesine ayrıcalıklı bir rol alması normal mi? Normalse insan doğasına aykırılık bu işin neresinde? İnsanlar kobay olarak mı görülüyor?” gibisinden sorulara yanıt arıyor. Sosyal medyanın insanı kendine çekmeyi ve onun dikkatini elinde tutmayı bildiği, yapay zekâ ve algoritmasının gitgide akıllandığı bir düzlemde Sosyal İkilem ve onun benzeri yapıtlara ihtiyacımız var. İnsan fizyolojisinin, psikolojisinin vb. gerçek hayattan yapay bir ortama taşınması ve dünya içinde bir dünya inşa edilmesiyle bir olgu gündeme gelmeli: İnsan bunun üstüne düşünmeli!


Teknoloji, internet, aslında daha özelinde sosyal medya devasa bir güç. İnsanlık üzerindeki etkisini her gün, bir önceki güne göre kat kat artırabiliyor. Klişe bir deyişle hayatın vazgeçilmez bir parçası oldu. Bununla da bitmedi, kimileri için hayatın bizzat kendisi oldu. İnsan varsa yanlış giden bir şeyler olacaktı. Nitekim öyle de oldu, müsebbibi insanlar olan bir mesele ortaya çıktı. İnsan ürünü olan sosyal medya insanı ayartmasını bildi, kendi ekseninde tutup ekranın ötesinde yaşanılmayı bekleyen bir hayat olduğu gerçeğini ona unutturdu. Aslında hedef yalnızca insan değil, bir bütün olarak toplumdu. Bu gücün ne doğuracağına ilişkin sorular türetildi. Muhtemel sonuçları içeren cevaplar da söylendi: İç savaş, demokrasinin yaşlanması, hastalıklar, kasıtlı cehaletin medeniyetin sonunu getirmesi, varoluşsal sorunlar… Yine bir olgu gündeme gelmeli: İnsan bu sorulara cevap aramalı!


İnternetten, daha özelinde sosyal medyadan tamamen uzak kalmak neredeyse hiç mümkün gözükmüyor artık. Ancak onlarsız nasıl yaşayacağımızı değil de onlarla beraber nasıl daha iyi yaşayabileceğimizi tasarlayabiliriz pekâlâ. İnternetin yanlış ve kontrolsüz kullanılmasının önüne geçmek için yerli yerinde eleştirilerin yanı sıra öz eleştiriyi de kullanarak, bu yolla kendi özelimizden başlayarak düzenlemeleri-değişimleri hayata geçirebiliriz. Hakkımızda gereğinden çok bilgi sahibi olmalarına rağmen sosyal medya şirketleri üzerindeki denetimler eksik. Dijital alana yönelik yasalar yetersiz. Sosyal medyanın rakibi yok, yapaylık arttıkça iletişim için alan daralıyor. Sosyal medyayı bilinçli kullanmak, yoğunlaşılması gereken çözüm önerileri, ülkemizde son zamanlarda bu alana yönelik yapılan çalışmalar, sosyal medyaya yüklenilen anlamı değiştirmek gibi kozlarımız var. İnsanlar için insanca hazırlanmış bir internet tasarımına ihtiyaç var. Bir başka olgu daha gündeme gelmeli: İnsan müsebbibi olduğu bu sonuçları değiştirmekle yükümlü!


https://www.thesocialdilemma.com/ sitesinden The Social Dilemma’ya dair daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz. Sitede belgeselde yer alan konuşmacıların listesi de mevcut. Konuşmacılardan kimileri Google, Facebook, Instagram, Youtube, Twitter vb. gibi şirketlerde çalışmış; kimileri yazar, kimileri de öğretim üyesi. İnanıyorum ki bu uzmanların karakterleri de birbirinden farklı. Ancak ortak noktaları şu: Kafa yordukları teknoloji üstüne her birinin söyleyecekleri var! Konuşmacıların adlarını teker teker anmak isterdim ancak isim listesi kabarık. Her birine bakış açıma ekledikleri yeni bakışlardan ötürü müteşekkirim.


Belgeseli iki kez izledim ve her izledikten sonra telefonumu elime almaktan çekindim. Sanırım bu cümlemin altında belgeselin ne kadar farkındalık artırıcı ve çarpıcı olduğu fikri var. Konuşmacıların göz açıcı konuşmaları olsun, sosyal medyanın etkilerinin bir aile örneklemi üzerinden gösterilmesi olsun, hayatın içinden örnekler olsun, yapay zekâ canlandırması olsun; her biri filmin mesajına hizmet ediyordu. İnternetin, daha özelinde sosyal medyanın; hayatı şekillendirdiğini, çocukların yetişmesinde bir dadı gibi olduğunu, yeri geldiğinde silah olarak kullanılabilen platform, bir manipülasyon aracı, davranış-duygu değiştirici olduğunu, insana ilişkin ne varsa ona hem ütopya-hem distopya yaşatabilecek güçte olduğunu inkâr edemeyiz. Bir yandan bu sistemlerin avantajlarının sefasını sürerken diğer yandan madalyonun arka yüzünde neler olduğunu görebilirsek olası tehlikelerin önüne geçmemiz işten bile olmayacaktır. Bu olgu da çıkarımlarıma binaen gündeme geldi: “Ülfet belalı şey fakat uzlet sıkıntılı…”



Süleyman AKSOY


Son Yazılar

Hepsini Gör

EĞİTİMLİK

eğitimi düşünen blog

bottom of page